Bu oldukça gösterişli
başlığın, çok eski zamanlardan itibaren çeşitli Türk topluluklarınca
bilinen ve nesli ıslah etmek için yetiştirilen güvercinler veya
kumrularla ilgili bir dizi dil bilimsel ve tarihsel olaya dikkatinizi
çekmekten başka bir amacı yoktur. Ben yıllarca bu konuyu araştırmak için
niyetlendim, fakat bu konuyu ele almam, ancak 1988 yılında yani, Konya
Selçuk Üniversitesi Türkologlarından Mehmet Özmen'in Türk
güvercinleriyle ilgili olarak yazdığı, 1981'de basılmış olan önemli bir
makaleden haberdar olduktan sonra gerçekleşti.
Söz konusu makale, sadece Konya ve civarındaki güvercinleri tanıtan
sınırlı bir nitelik taşıdığı için ben bu yazıda ona birkaç yeni gözlemle
ilâvede bulunmayı ümit ettim.
M. Özmen'in bu makalesi, konuyu açıklayıcı nitelikte bir dizi
vurgulamayı ve 296 dil bilimsel girişi kapsar. Biz bu makalede bölgede
ve kısmen de bölge dışında oluşan güvercin çeşitleri ve türleri ile
ilgili birinci elden bilgiler buluruz. Bu makalede onların dış görünüşü;
gövdelerinin boyutları, tüylerinin nitelikleri ve renkleri, üreme
fizyolojisi, zekâ, hüner ve bazı türlerin ıslahı ile ilgili sırlar vs.
de verilmektedir. Gözlemlerinden ayrı olarak yazar bu makalede, Mehmet
Ali Apalı ve Mahmut Sural gibi bazı Türk meraklılar ve kuş uzmanlarının
fikirlerine de müracaat eder. Herhangi bir kimse, söz konusu makalede
verilmiş olan pratik bilgilerden Konya'da bulunabilen güvercinlere ait
bir alış veriş merkezinin nerede olduğunu ve kuşların fiyatlarını vs.
tek tek öğrenebilir.
M. Özmen'in makalesinde; Selçuklu, taklambaç, Mardinli veya
Çorumlu-Mardinli, gut, demkeş, Musullu ve ganrik olarak adlandırılan
Konya bölgesindeki başlıca güvercin türlerine yer verilmiştir. Son
zamanlarda orada, genellikle Almanya kuşu veya Almanya güvercini olarak
adlandırılan Almanya'dan getirilmiş güvercinler de görülmeye başladı.
Evcilleştirilmiş güvercinlerin Türkçe isimlerinin kökenini;
1) Kuşun dış görünüşünden (meselâ: tahta kuyruk "tahtaya benzer
kuyruklu", geniş göz "geniş gözlü") ,
2) Tüylerinin renklerinden ( meselâ; limonlu "limon renkli", kara
kuyruk "siyah kuyruklu"),
3) İç özelliklerinden (meselâ; salma güvercini "150 km.'lik bir
mesafeden bile evine dönen posta güvercini"),
4) Çıkış yeri veya başlıca yetiştirme merkezinden ve de (meselâ;
Mardinli "Mardin şehrinden gelen ", Musullu "Musul şehrinden veya o
bölgeden"),
5) Bir tarihî aile veya hanedan isminden (şu veya bu şekilde
Selçuklulara bağlanmış olan Selçuklu ) ve diğer özelliklerinden alır.
Son iki madde, özellikle kültürel ve tarihsel görüş açısından ilgi
çekicidir.
M. Özmen, çeşitli renklerde olup Selçuklu olarak adlandırılan
güvercinlerin Konya'da yerel bir ırk olduğunu ve -- bazı uzmanların
iddia ettiği gibi ..onların Selçuklular tarafından Orta Asya'dan
getirildiğini iddia eder. Aynı şekilde, Musullu olarak adlandırılan ve
günümüzde artık yetiştirilmeyen güvercinlerin Musul'dan getirildiği
söylenmekte, Çorumlu, Çorumlu Mardinli diye adlandırılanların da, Hitit
zamanında bile Nikonia adı altında mevcut olan Çorum şehri kaynaklı
olduğu farz edilir.
Bu tipteki güvercin isimlerine; Gy. Németh'in Vidin'e dair yazısında
belirtildiği gibi, Balkanları da içeren, Osmanlı İmparatorluğunun diğer
bölgelerinde çok iyi bilinen, "Mısır'dan gelen bir güvercin" Mısırlı
ismi de eklenebilir. Söz Balkanlarda iken, Gy. Németh'i izleyerek
güvercinler için verilen bazı diğer isimleri de ekleyelim:
sakızlı, "bu sakızlı güvercini renkleri bakımından dikkati çeker (başı,
arkası, kuyruğu siyahtır.)", gut, gutmaq "bir nevi güvercin, uçma
esnasında daireler çizerek süzülmez" (Evliya Çelebi'nin bildirmiş olduğu
çaqşırlı-gut , sâde gut , tâçlı-gut gibi, yukarıdakilerle krş.), qula
"koyu sarı bir güvercin çeşidi" ve abraş "bir çeşit güvercin (birçok
renkleri vardır)". demkeş "çok kıymetli bir tür (beyaz, ayakları duman
rengi)" gibi Konya'da da bilinen bazı başka çeşitler, Vidin bölgesinde
de bulunur. Gy. Németh, güvercinlik anlamına gelen kümes ("güvercin
kafesi", Redh. kümes , " evcil kuşlar kafesi" karş. güvercinlik)
kelimesini de kaydetmiştir.
Ayrıca burada, M. Özmen'in Türkiye'nin başka bölgelerini de kapsayan,
önce Adana-Çukurova'da zikredilen, Konya bölgesine komşu birkaç yerdeki
Türk güvercinleri üzerindeki çalışmalarını sürdürmek niyetinde olduğunu
da belirtmek gerekir.
İnsanoğlunun boynu halkalı kumru ve güvercinle teması, çok eski
tarihlere kadar gider, çünkü bu kuşlar, muhtemelen paleolitik çağın
sonunda, yani Anadolu bölgesinde evcilleştirildi.
Bazı uzmanlar, güvercinlerin insanoğlu tarafından evcilleştirilen ilk
canlılardan olduğu fikrini kabul ederler ve bu bağlamda konuyu kitabî
bir efsane olan Hz. Nuh'un ve onun dişi güvercininin kıssasına
dayandırırlar. Bazı çivi yazılı metinlerin İsa'dan yaklaşık üç
bin yıl önce evcilleştirilmiş güvercinlerden bahsettiği bilinir.
Genellikle güvercin yetiştirme faaliyetinin
Anadolu'da başladığı ve oradan Mısır'a, Kıbrıs'a, Roma İmparatorluğu'na
yayıldığı ve böylelikle doğuya; İran'a, Hindistan'a ve bazı başka
ülkelere kadar ulaştığı sanılır. Sonuç olarak güvercinler bu gün,
Hint Okyanusu ve Polenezya'daki birkaç takım ada hariç, yeryüzünün
tamamında bulunur. Bu hayvanlar dünyanın çok soğuk bölgelerinde yoktur,
fakat bununla beraber, Sibiryadaki bazı tecrit edilmiş bölgelerde de
bulunur.
Güvercin çeşitlerinin ve türlerinin çoğu, doğu halkları arasında
bilinmektedir. Güvercinlerin Altaik boylara ve her ne kadar yarı göçebe
bir hayat tarzı sürseler de kısmen Türk boylarına kadar gerilere
tarihlenen erken zamanlarda bilindiğini farzetmek doğaldır.
Türklerin uzak ve yakın komşuları arasında
güvercinlerin önemini fark etmek dikkate değer bir noktadır.
Çin'de posta hizmeti için güvercinlerin yetiştirilmesi işinin tarihin
bilinmeyen çok eski bir zamanından beri var olduğu ve bunun daha sonra
tüm Orta ve Yakın Doğu'ya yayıldığı bilinmektedir. Bu bağlamda, G.
Jarring'in, Sincan'ın güney kısmın (Doğu Türkistan) da konuşulan bazı
Türk lehçelerindeki bedzin kepte "Pekin güvercini" terimini kaydettiğini
müşahade etmek dikkate değer bir noktadır.
Suriye'nin güçlü hükümdarı Nureddin (1146-1174), özellikle Mısır'da,
yıllarca, çok mükemmel bir şekilde işlevini sürdüren güvercinlerden
oluşmuş bir posta sistemi kurmuş olmasıyla ün kazanmıştır. Bu amaç için
kullanılan Sultan kuşları, ayak ve gagaları üzerine kendi şifreleriyle
işaretlenirdi. Bu görevdeki en değerli güvercinler, Irak'tan getirilen
boyunları renkli benekli, çok hünerli, kolay bir şekilde eğitilmeye
yatkın beyaz güvercinlerdi . Özellikle Sultan Selahaddin Eyyübî
tarafından, Haçlı Ordusu tarafından zapt edilmiş olan şehirleri kuşatma
esnasında güvercinlerin askerî amaçlar için kullanıldığı çok iyi
bilinir. Torquato Tasso, Kudüs'ün kuşatılması esnasında posta
güvercinlerinin bir hizmetinden bahseder:
"una colomba per l'aeree strade vista a passar sovra lo stuol
francese..."
Orta Çağda doğu insanları arasında güvercinlere ait bir başka kayıt
Moğollarla ilgilidir. Biz, Cengiz Kağan kumandasındaki Moğol ordusunun
bu kuşları hızlı bir askerî haberleşme sağlamak için kullandığını
biliyoruz. Onların bu hizmetleri, karargâhlara, bozkırlar boyunca posta
yollarını (Moğ. örte zam ) geçerek dağıtım yapan geleneksel posta
vasıtasıyla kazanılabilmiş olandan daha hızlı, emsalsiz bir bilgi akışı
temin etti. Ama gene de hem Orta Çağ Moğolları hem de günümüz Moğolları
arasında güvercinler meselesi detaylı bir çalışmayı gerektirmektedir.
Bazı önemli kaynaklar, ekseriya Asya seyyahlarının
raporları, çeşitli çağlarda Türk dünyasına ait bölgeler üzerinde
güvercinlerin varlığını tastik eder. Bu kayıtlar prensip olarak
eksik ve yüzeyseldir fakat, böyle olmakla beraber gene de konumuz için
önemlidir. Diğer taraftan onları listelemek de sıkıcı bir iştir.
Bir kaç örnek verelim:
Polonya Kralı'nın 1640'ta Osmanlı devletinde Bâb-ı Ali'deki büyükelçisi,
Wojciech Miastkowski, Burgaz'da, camilerin yakınlarında yuva yapan pek
çok boynu halkalı güvercinden bahseder:
"Camilerin yakın çevresinde, hemen hemen her yerde; bir çeşme, leylek ve
boynu halkalı güvercin bolluğu vardır."
Keza onun arkadaşlarından biri de İstanbul'da Sultan bahçelerindeki
boynu halkalı güvercinleri belirtir:
"Öylece, üzerinde boynu halkalı güvercinler bulunan (görülebilen)
ıhlamur ve kestane ağaçları, incir ağaçları, selvi ağaçları, portakal
ağaçları, limon ağaçları vs. (diğer) ağaç çeşitleri arasında yürüdük."
Ünlü Orta Asya kaşifi Bronislaw Grabczewski (1855-1926), (Rus servisinde
görevli bir Polonyalı) Kâşgar'da kaldığı esnada Kum-Ravat bölgesindeki
gözlemlerini rapor eder:
" ...Hz. İmam Şakir'in türbesi etrafında uçuşan on binlerce güvercin".
Bu gün Özbekistan'da birçok güvercin türü ve çeşidi yetiştirilmektedir
ve muhtemelen bu olgu diğer Orta Asya Cumhuriyetlerini ve bölgelerini de
kapsar. Yüksek kayalar üzerinde yuva yapan büyük vahşi güvercin sürüleri
Kazakistan'ın birçok ilinde bulunur.
Güvercinler, hatta Bizans döneminden önce de, şüphesiz tüm Anadolu'ya,
yayıldılar ve Selçuklu ve Osmanlı Türkleri ile bir arada yaşadılar.
Kur'an öğretisine tamamen itaat eden Anadolulu
müslüman Türkler, tüm diğer mahlukata davrandığı gibi ev güvercinlerine
de itinalı davrandılar.
Ünlü Fransız yazarı M. Alphonse de Lamartine, Türkiye'yi ziyareti
sırasında bu hususta şunları yazdı:
"C'est partout de même en Turquie; maître et peuple, grands et petits,
n'ont qu'un besoin, qu'un sentiment dans le choix et l'arrangement de
leurs demeures: jouir de l'oeil, de la vue d'un bel horizon; ou, si la
situation et la pauvreté de leur maison s'y refuse, avoir au moins un
arbre, des oiseaux, un mouton, des colombes, dans un coin de terre
autour de leur masure"
(Türkiye'de her yerde aynıdır. Efendi olsun halktan olsun, büyük olsun
küçük olsun bir arzuları, bir duyguları var ki, bu duygu onların göze
hoş gelecek şekilde oturdukları yerleri tanzim etmeleri ve güzel
manzarası olan bir yeri seçmeleri gerekir. Yahut, eğer durum ve evin
fakirliği bu işe mani oluyorsa, hiç olmazsa bir
ağaç, birçok kuş, bir koyun, birçok güvercin onların oturduğu yıkık
dökük bir kulübede dahi bulunmalıdır.)
Ve başka bir vesileyle de o, şunları ilâve etti:
"Les Turcs... respectent tout ce que Dieu a fait... et ils font
quelquefois, en mourant, des fondations pieuses pour qu'on jette du
grain aux tourterelles qu'ils nourissaient pendant leure vie"
(Türkler... Allah'ın yarattığı herşeye hürmet
ederler... Onlar bazen ömürleri boyunca beslediği kumrularına buğday
atanlar için ölmeden önce dinî bir vakıf kurarlar.).
Hem vahşi hem de evcil olarak yaşayan sayısız miktardaki güvercinin
İstanbul panoramasının en tipik özelliği olduğu yaygın bir bilgidir..
Şimdi, son yüzyılın başlarında Türkiye'yi ziyaret ettikkten sonra yazan
bir diğer ünlü Fransız yazarı F. A. Chateaubrian'dan buraya bir alıntı
yapalım:
"Nous abordâmes à Galata... ..Les cimetièrres sans murs et placés au
milieu des rues, sont des bois magnifiques de cyprès: les colombes font
leurs nids dans ces cyprès, et partagent la paix des morts"
(Galata'ya yaklaştık... Caddenin ortasına konmuş olan duvarsız
mezarlıklar. Bu mezarlıklar muhteşem selvi ağaçlarıyla
donatılmışlardır. Güvercinler bu selvilerin üzerine yuva yaparlar ve
ölülerin duyduğu sulhe ortak olurlar.).
Ondan yirmi yıl sonra İstanbul'u ziyaret eden M. A. Lamartine de benzer
gözlemlerde bulundu:
"Nous entrâmes de là dans une longue rue, solitaire et étroite, qui
monte par une pente escarpée au-dessus de la coline de Péra; ...Des
colombes blanches et bleues sont éparses sur les fenêtres et les toits
des maisons et remplissent les rues silencieuses de leurs mélancolique
roucoulements"
(Biz uzun, kimsesiz, tenha ve dar bir yola girdik, bu yol Péra
(Beyoğlu)'daki dik bir tepeye çıkmaktadır; ...Beyaz ve mavi renkli
çeşitli güvercinler dağınık olarak evlerin çatılarında ve camlarında
bulunurlar ve melankolik üveymel eri, ötüşleri ile caddeleri
doldururlar.).
"Les collines de Galata, de Péra et trois ou quatre autres collines ...;
des nuées de tourterelles et de pigeons blancs nagent dans l'air bleu
au-dessus de ces jardins et de ces toits, et se détachent, comme des
fleurs blanches balancées par le vent, du bleu de la mer qui fait le
fond de l'horizon"
(Galata ve Péra tepeleri ve üç dört başka tepe...; kumru sürüleri ve
beyaz güvercinler; mavi gökte, bahçelerin ve çatıların üzerlerinde
süzülürler ve rüzgâr tarafından dengelenmiş beyaz çiçekler gibi ufkun
fonunu teşkil eden mavi deniz üzerinde birbirlerinden ayrılırlar.).
Ve bir başka vesileyle de:
"Non loin du harem est un vieux et magnifique palais de Bajazet...; il
n'a que des vastes jardins, où les arbes croissent libres et éternels
comme dans une forêt vierge, ou les eaux murmurent, où les colombes
roucoulent"
(Harem'e çok uzak olmayan bir yerde, Beyazıt'ta eski ve muhteşem bir
saray vardır...; burada geniş bahçeler bulunmakta olup orada ağaçlar,
serbest olarak ve ebedî olarak birbirlerine dolaşırlar, bir balta
girmemiş ormanda olduğu gibi burada sular şırıldar, güvercinler
ötüşürler [dem çekerler].).
Kural olarak evcil güvercinler her ne kadar çoğunlukla estetik
nitelikleri sebebiyle yetiştirilmiş olsa da, vahşi güvercinler daha çok
faydacıl bir amaçla eğitilmek için kullanıldı ve nadiren olmakla beraber
bazı Türk kabilelerinin avcılık meraklarının bir objesi hâline geldi. Bu
tamamiyle Türkiye Cumhuriyeti'nin güney bölgesinde yaşayan Yörüklerle
ilgilidir. J. - P. Roux onlar hakkında aşağıdaki şu satırları yazar:
"Les Yörük ...pratiquent librement le sport cynégétique et ils y
initient leurs enfants, dès qu'ils ont atteint l'âge de six ans. La
grande saison de chasse est l'hiver, ou comme disent les nomades la
période du séjour en kışlak On tire alors les perdrix, les lièvres, les
canards, les oies et les pigeons sauvages..."
(Yörükler... serbest olarak avlanma sporları üzerinde pratik yaparlar ve
buna çocuklar altı yaşına bastıklarında başlarlar. Büyük av sezonu kışın
olur. Göçebe halk bu sezona kışlak zamanı der. O zamanda keklik,
tavşan, ördek, kazlar ve yabanî güvercinler avlanır. ).
Şimdi yeniden, dil bilimsel bir karaktere birkaç hususta deyinelim. Türk
boylarının büyük bir çoğunluğunun bir güvercin veya kumruyu ifade etmek
için çok eski aslî bir terim kullandığı dikkate değer bir noktadır. Bu
terimin birçok fonetik varyantı mevcuttur ve onun ilk aslî şeklini
ayrıntılarıyla incelemek zordur. Bu kelimenin en erken şekli, tarihi
muhtemelen X. yüzyılın ilk yarısına kadar giden, Suvarnaprabhâsa veya
Altun Yaruq'ta bir defa kullanılmış olan kökürçkän idi. Biz orada: "üç
kökürçkän adayï laçïnqa qavïtur erkän: "Üç güvercin yavrusu bir şahinle
karşılalaştığı zaman" (Suv. 620 20). Cümlesini okuyoruz. Muhtemelen
daha sonra Mahmut Kâşgarî'de yazılmış olan şekil gelir şöyle; Arapça
al-haman kelimesinin yazar tarafından çevrilmiş şekli olan kögürçgün.
Zamahşeri aynı kelimeyi köverçken olarak not eder. Aşağıdaki cümlede
Kâgarî tarafından kullanılmış olan kögürçgünleş- fiil şekli oldukça
ilginçtir:
"ol mänig birle oynadı kögürçgünläşü "; (B. Atalay'a göre) "o güvercini
ödül koyarak yarışa girdi. O bir hepax legomenondur ve Sir Gerard
Clauson bu ortak zarf şeklinin muhtemelen "sadece gramere ait bir örnek
olarak zikredilmiş" olduğunu yazdığı zaman elbette haklı idi. Diğer
yandan dil bilgisi bakımından doğru şeklin, kögürçgün şeklinin kökünü
tespit eder gibi kullanıldığı yolundaki bir bilgidir. Yukarıdaki cümle,
aynı zamanda etnografik bir müjdenin yani,
güvercinlerin o çağda paha biçilmez bir kuş olduğu ve ona sahip olmanın
arzu edildiği yolundaki haberin ilginç bir yönünü gösterir.
Söz konusu kelime, çağdaş Türk lehçelerinin çoğunda yaşamaktadır ve
oldukça çok fonetik varyanta sahiptir. Güney-Batı Grubu dikkate
alınırsa, kelime aşağıdaki şekillerde bulunur: Azerbaycan Türkçesinde:
köärçin , Osmanlı ve Türkiye Türkçesinde: güverçin Gagauz Türkçesinde:
güverjin , Türkmencede: gögerçin . Kuzey-Merkez Grubu: Kırgızcada:
kögürçkön , Kazakçada: kögerşin şeklinde buluruz, Kuzey-Batı Grubu: C.
Cum (Codex Cumanicus [Kodeks Kumanikus])'da kugrçin, Kazan Tatarcasında:
kükärçen , Ermeni-Kıpçakçasında: kugurçin , Arap-Kıpçakçasında: kügerçin
, kövärçin , Karayımcada: kugurçun (T.) , kigirçin, (L.) , aynı zamanda
kögürçin, kyogürçün, kigirçin, kögirçin, kögürçan, kügürçün, tigircin ,
Başkırtçada: kügärsen , Çuvaşçada: kavakarçan .
Bu kelimenin etimolojik tahlili on yıllar önce M. Pallô tarafından
teklif edildi ve prensipte, Hasan Eren , V. G. Egorov ve G. Clauson .
gibi uzmanlar tarafından kabul edildi. Onların fikirlerine göre kelime,
Türkçe kök kelimesinden türer, esasında gökyüzü buradan 'gök renkli,
mavi, mavi-gri' (Clauson). G. Clauson "...probably connected with kök
(sky. etc.)" (muhtemelen kök [gök yüzü vs.] ile ilişkili olduğunu)
yazdığı zaman haklı idi ve o, "morphologically obscure" (morfolojik
olarak yapısının karanlık) olduğunu ekledi. O bu ayrımında, gök yüzü
rengi ve güvercin ismi arasındaki anlam ilişkisini, Rusça golup
"güvercin" kelimesinin goluboj "mavi" kelimesinden, Ossetic æxsinaeg
"vahşi güvercin" kelimesinin æxsin "koyu gri" kelimesinden, Farsça
kabutar kelimesi, kabud "mavi" kelimesinden vs'den çıkması gibi diğer
dillerle çok açık bir şekilde ispatladı. Hatta Çuvaşça kavakarçan
"güvercin" kelimesinin kavak "mavi, gri" den geldiği de söylenmelidir.
Bazı Kuzey Türk halklarının, başlıca iklim şartları nedeniyle hiç
güvercin yetiştirmediği ve onların isimlerini bile bilmediği genellikle
bilinir. Diğer Türk halkları güvercin yetiştirmeyi ve buna bağlı olarak
da güvercinlerin isimlerini komşularından aldılar. Bu suretle Farsça
kabutar "güvercin" kelimesinden çıkan kaptar ödünçlemesi Özbekçede
bulunur. kepter kelimesi Karakalpakçada, kepteri "güvercinlik, güvercin
evi" kelimesi Türkmence'de, kaptär kelimesi de Yeni Uygurcada
bulunur. Aynı zamanda Kuzey Grubu dillerinde nihayet Rusçadan alınmış
kelimeler kullanılmaktadır: Yakutçada: golup, guoup goluup ve
Hakasçada: golup'un küçültme ekli şekli golubok bire bir çevrilirse
"küçük güvercin anlamında.
Türkmencede, her biri bir başka anlama gelen "vahşi güvercin"i
tanımlayan gögercin ve "ev güvercini"ni ifade eden kapderi olmak üzere
yerli ve yabancı iki terimin yanyana bulunduğunu hatırlamak önemlidir.
Güvercinler için kullanılan ana terim, güvercinlerle ilişkili bir grup
kelimeye temel oluşturur. Bu cümleden olarak örneğin Osmanlı ve Türkiye
Türkçesinde dişi güvercin (kumru) 'in Kumukçadaki karşılığı tişi
gyägyurçun, Nogaycada kögerşin urgaşı, Başkırtçada inä kügörsen,
Kırgızcada kögüçköndün mekiyanï, Özbekçede ur¥oci kaptär vs.
şeklindedir.
Bunun gibi dikkate değer bir başka nokta da; "güvercinlik veya güvercin
evi"ni karşılayan isimlerin Osmanlı ve Türkiye Türkçesinde: güverçinlik,
Gagauzcada: guverjinnik Nogaycada: kögerşin uya, Kırgızcada kögüçkön
tepesi veya kepterkana, Başkırtçada kügärsen ketägä, Türkmencede:
kepderi keteti veya kepderi öwürigesi, Kumukçada: gyögyurçyun uya, Yeni
Uygurcada: käpterxana Hakasçada: gobulok uyazï vs. nin farklı oluşudur.
Türk dilleri, "posta güvercini" kavramını karşılamak için anlam
taklitleri (Türkçeye ödünçleme çeviri) kelimeler veya yarı ödünç
kelimeler kullanılır. Bu suretle Osmanlı ve Türkiye Türkçesinde bilinen
posta güvercini kelimesi, Kırgızcada: postaçï köyückön Özbekçede; poçta
kaptari veya xat taşugi kaptar, Çuvaşçada: posta süreteken,
kavakarcan vs. ' karşılıklar bulur.
Türk halkları arasında onların her birinin geçmişteki ve bu günkü kelime
hazinesinde güvercine ait terminolojiyi tek tek dikkate alarak çok yönlü
bir çalışma yaygınlaştırılmalı ve sürdürülmelidir.
EK:
H. Ex. Gunnar Jarring ve Prof. Dr. Robert Dankoff'un içten davranışları
sonucunda bazı bilgileri sözlerime ekleyebildim. Bu suretle G. Jarring,
Doğu Türklerine ait bilgiler çerçevesinde, Materials to the knowledge of
Eastern Turki. Tales, Poetry, Proverbs, Riddles, Etnological and
Historical Texts from the Shouthern Parts of Eastern Turkestan with
Translation aud Notes. IV. Etnological and Historical Text From Gumma,
Lund 1951. ( Doğu Türkistan'ın Kuzey Bölgesinden; Hikâyeler, Şiirler,
Atasözleri, Bilmeceler, Etnolojik ve Tarihsel Metinlerle İlgili
Malzemeler, Çeviriler ve Notlar ile, Guma'dan IV. Etnolojik ve Tarihî
Metinler , Lund 1951. ) adlı eserinde, iki noktaya dikkatimi çekme
nezaketinde bulundu. Sayfa onaltıda aşağıdaki pasajı buluyoruz: "Kentte
ve köyde, kış ve yaz mevsimi boyunca görülen hayvan isimleri şunlar:
kara karga ve üveyikler,... " on yedi ve on sekizinci sayfada sadece
bölgesel bazı yeni güvercin isimleri değil aynı zamanda Guma
güvercinlerini uçuran (kepterbaz)ların ilginç uygulamalarına da yer
verilmiştir.
Güvercin uçuranlar -- mevsim eğer kış ise -- 10 veya 20 Pekin
güvercinini bir güvercinliğe koyarlar kafesleri çatıya koyarlar içine de
kara kargaya benzer bazı Pkin güvercinlerini bogul-Peking güvercinlerini
ve alacalı karga (güvercin) sürülerini. "Beyaz kağıt oyun güvercini"
olarak isimlendirilen meniz oyun güvercini ve "siyah pars oyun
güvercinleri" diye adlandırılan iki veya üç çeşit oyun güvercini vardır.
Bu oyun güvercinleri diğer güvercinlerden daha yüksekte uçarlar ve takla
atarlar. Bir güvercin uçurucusunun 5 veya 10 güvercini bazen diğer
uçurucunun güvercinleriyle karışır. Bu durumda güvercin uçurucu hemen
buğday saçar ve tüm güvercinleri kafeste toplar ve bu güvercinleri
beraberinde getirerek geride kalan güvercinleri toplar. Güvercin
uçurucunun oraya getirdiği güvercinlerin kuyruklarında düdükleri de
vardır. Düdükler kamıştan yapılır. Su kabağının ağzından incecik keserek
kamışa benzer hâle getirirler ve bir yerinden de küçük bir dikdörtgen
şeklinde delik açarlar. Güvercinler uçarken, hava bu delikten içeriye
girer ve böylece ses çıkarır.
Prof. R. Dankoff, Evliya Çelebi Seyehatname'sinin ilk cildinin Bağdat
Köşkü 304'te kayıtlı elyazmasına ait 190b ve 191a varaklarının iyi bir
kopyasını (ss. 585-587 İstanbul baskısı) bana gönderdi. Ben yukarıda
belirtilen aynı parçanın J. von Hammer tarafından İnglizceye çevrilen
Narrative of Travels in Europe, Asia and Africa in the Seventeenth
Century, By Evliya Efendi (Evliya Çelebi'nin, XVII. Yüzyılda Avrupa,
Asya ve Afrika'daki Seyahatlerinin Hikâyesi). adlı eserin Türkçeden
tercümesi...., Londra 1846, 198-199. sayfalardan [Bahse konu pasajın
çoğaltılmış kopyalarını bana sağlayan Prof. Jens Peter Laut'a içten
teşekkürler]): "Kuş tüccar (Kushbazan)ları, elli dükkânlı iki yüz kişi
idi ve onların patronları yoktu. Babalarımız "Kuş tüccarı ve kumarbazı
öldürene kahraman denilebilir (Kúshbazí kúmarbázi anlarí katl eden
gházi)" anlamında bir atasözü söylerlerdi]. Kuş tüccarları makbul
tutulmayan insanlardı fakat, genç çelebiler ve İstanbul'un mirasçıları,
güvercinlerin altına koymak için bir yumurtaya 50 kuruş verirler ve
yavru kuşlar gökyüzüne süzüldüğü ve tekrar yere indiği zaman bu
çelebiler, onların peşinden koşarlar ve etrafını çevirip bazılarını
öldürürüler. Bu oyun takla olarak isimlendirilir. Bu takla oyuncuları,
Pál, Shebr, Joweizi, Shámí, Mısırlı, Bağdatlı, Munakkit, Alehreh,
Martolos, Demkeş, Sába, Talazlí, Peleng, Jebár, Kızıl Aleh, Kara Aleh,
Tekir Aleh, Chakar Aleh, Chár Aleh, Sádekut, Táçlıkut ve Çakşırlíkut
gibi tüm çeşitlerden çok sayıda güvercin yetiştirirler. Güvercin tüyleri
okçular için bazen gerekli olurdu, güvercin bakıcıları, güvercinlerin
kanatları alabildiğince açık, testi kulpu gibi, ayakları halkalı olarak
güvercinleri başları üzerinde tutarak kendilerini eğitirler. Yukarıda
zikredilen tüm güvercin türlerinin en kıymetlisi Bağdadî ( Bağdatlı )
isimli güvercin türüdür. Çünkü o asla yolunu kaybetmez, çok uzak
mesafede olsa ve çok zaman geçse de yuvasına döner. Bu türün
meraklılarından olan arkadaşlarımdan bazıları, ben oraya varmadan bir
gün önce Bursa'da güvercinleri salıverdiler, onlar oradan eşlerini
aramak için doğruca İstanbul'a gittiler.
Bir hikâye: En büyük güvercin meraklılarından ve mirasyedi genç
çelebilerden en ünlüsü, Bursalı Sa'di-zâde miskle sarıp sarmaladığı ve
nar taneleriyle beslediği 1000 güvercinlik koleksiyonu için on bin kuruş
harcamıştı. Bir gün bu güvercin koleksiyonu (özel adı Rumma idi) süzüle
süzüle uçarken bütün kasabayı şaşkınlığa düşüren çok korkunç bir fırtına
koptu ve 24 saat sürdü. Sa'di-zâde'nin güvercinleri gözden kayboldu ve
dönmedi. Sa'di-zâde aklını kaybetti. O ümitsizlik içinde Arabistan'a ve
İran'a gitti. Bu veçhile Cezayir'e gitti. Bir gün orada bir saraya
giderken sevgili güvercinleri büyük bir şaşkınlıkla gördü.
O onlar hakkında gizliden gizliye araştırma yaptı. Sarayın sahibi ona
güvercinlerin yedi yıl önce, büyük bir fırtınanın ortasında geldiğini ve
geldiklerinden beri orada bulunduklarını anlattı. "Evet" diye cevap
verdi Sa'di-zâde, "Tüm bu Rummaların hepsi benimdir; ben onları yedi
yıldır aramaktayım ve Allah'a hamdolsun nihayet onlarla karşılaştım." Ev
sahibi kanıt istedi ve Sa'di-zâde söylediğini doğrulamak için çabucak
hazırlandı: O acele pazara gitti, bir miskal misk ve bir yük nar aldı.
Güvercinleri bir gece miskte yatırdı. Sabahleyin güvercinlerin kendine
ait olduğunu ispat etmek için ev sahibini şahit olarak davet etti.
Güvercinliğe arkadaşlarıyla birlikte geldi ve kapısını açtı, nar
tanelerini etrafa saçarak güvercinlerine alışılmış şekilde seslenmeye
başladı. Bir anda kanat çırpan güvercinler arasında bundan önce hiç
şahit olunmayan bir şekilde bir gürültü koptu ve sonra onlar,
yiyecekleri açgözlülükle yedikten sonra havaya süzüldüler ve bir daha
görünmediler. Ev sahibi onların döneceğini umdu. Fakat Sa'di Çelebi:
"Tanrım sana şükürler olsun, onların benim olduğunu ispatladım." dedi.
Yetmiş gün içinde Cezayir'den Bursa'ya döndüğünde, orada sevgili
güvercinlerini, eski güvercinliklerinde yavru çıkarmak üzere kuluçkaya
yatmış buldu. Onların aynı gün, Cezayir'den ayrıldıktan sonra, 8 saatlık
bir süre içinde, Cezeyir'den ayrılıp Bursa'ya ulaştıkları iddia edildi.
Bu Bağdadî ( Bağdatlı ) olarak isimlendirilen kuş çeşidinin harika ve
zeki kuşlar olduğu gerçekten de doğrudur. Güvercinleri beslemek kötü
şeydir, fakat, kırmızı başlı, pantolonlu olan ve kut-güvercin olarak
isimlendirilen güvercinler bunlardan hariç tutulur. Ali'nin oğlu Hasan
ve Hüseyin'in anısına bazı insanlar beneksiz horoz-güvercinleriyle
kırmızı başlı, pantolonlu güvercinleri besliyor, fakat onların
beslenmesinin kanunsuz olduğu bir gerçektir, çünkü çocuklar onları aşağı
yukarı döndürebilirler. Oysaki bu güvercinlere yukarıda da belirtildiği
üzere büyük bir özen gösterilmesi gerekir. Bu nedenle bu tür
güvercinlerin beslenmesi istenmez çünkü, onları beslemenin töreye aykırı
olduğu bir gerçektir (J. v. Hammer'in notu: Öyle görülüyor ki, sadece
zevk için Bağdadî ( Bağdatlı ) adlı posta güvercini sürülerinin
beslenmesinin kanun dışı olması mantıklı görünür, çünkü onları
beslemenin maliyeti güvercin meraklıları için çok külfetlidir.).
Bazı Tarihsel ve Dil
Bilimsel Notlar (*)
Edward TRYJARSKI (**)
Çev.: Reşide GÜRSES - Dursun AYAN (***)
Dipnotlar:
(*) Bu yazıda Edward Tryjarski'in, Altaica Osloensia, Proceeding: from
32th meeting of the Permanent International Altaistic Conference (PIAC).
Oslo, June 12-16, 1989, Oslo 1990, ss. 361-370'te çıkan "Pigeons on the
Turkish Roof,. Some Historical and Linguistic Remarks" adlı makalesinin
çevirisine çalışılmıştır.
Çeviri için öncelikle Sayın Edward Tryjarski'den izin alınmış ve daha
sonra çeviri metni yazarın kendisine gönderilmiş ve kendileri metni
gözden geçirme nezaketi göstererek çeşitli düzeltmelerde bulunmuşlardır.
Daha sonra metin bu düzeltmeler göz önünde tutularak yayıma hazır hâle
getirilmeye çalışılmıştır.
Burada yeri gelmişken Sayın Edward Tryjarski'ye yapmış olduğu
katkılarından dolayı şükranlarımızı sunmayı büyük bir borç biliriz.
(**) Türkolog, Polonya İlimler Akademisi, Varşova.
(***) Reşide Gürses; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Uzmanı., Dursun Ayan; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Kültür
Merkezi Uzmanı.
Kaynaklar:
M. Özmen, "Konya'da Güvercincilik", Selçuk Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Dergisi, 1981, ss. 157-188.
a. g. m. ss. 159-160.
a. g. m. s. 163.
J. Németh, Die Türken von Vidin; Sprache, Folklore, Religion, Budapest
1965.
"I colombi sono cosmopoliti. Dalla Siberia alla Tasmania, attraverso la
Cina. l'India. le isole Malesie l'Australia, dall'Inghilterra al Capo di
Buona Speranza. dall'America del Nord alla Patagonia, dovunque se ne
trovano specie più o meno numerose...", A. Gh(igi) "Colombi", art. in
Enciclopedia Italiana di science, lettere ed arti. X. 1931-1939, s.
779.
Grand Dictionnaire Universel. XII, Paris, s. a. s. 1002.
G. Jarring. An Eastern Turki-English Dialect Dictionary, Lund 1964, s.
167.
Grand Dictionnaire Universel. aynı sayfa.
Torquato Tasso, Gerusalemme liberata . A cura di L. Bonfigli. Bari 1930,
s. 408, XVIII 49.
The New Encyclopaedia Britannica , 30 Vols. Micropaedia. VII, 1973-1974,
s. 1001.
Wielka legacja Wojciecha Miastkowskiego do Turcji w 1940 r. Ed, A.
Przybos,Warszawa-Kraków 1985. s. 55. a. g. e. , ss. 145-146.
B. Grabczewski, Podroze po Azji srodkowei ,Warszawa 1958, ss. 192-193.
Prof. Dr. K. M. Musaev'e bana gönderdiği bu bilgiler için çok
minnettarım.
Souvenirs, impressions pensées et paysages, pendant un voyage en Orient
(1832-1833) ou notes d'un voyageur, par M. Alphonse de Lamartine, membre
de l'Académie, t. 3, Bruxelles 1835, s. 327. a. g. e. , s. 359.
17 Itinéraire de Paris à Jerusalem et de Jarusalem à Paris en allant par
la Gréce, et revenant par l'Egypte, la Barbarie et l'Espagne par F. A.
De Chateaubriand, t. 1, 2. ed, Paris 1811, ss. 65-66.
Lamartine, a. g. e. , ss. 230-231.
Lamartine, a. g. e. , ss. 261-262.
Lamartine, a. g. e. , ss. 325, 327.
J. -P. Roux, Les traditions des nomades de la Turquie méridionale, Paris
1970, s. 276.
Arka arkaya alıntı yapıldı Drevnetiurkskiy slovar' Red. V. M. Nadelayev,
D. M.
Nasilov. E. R. Tenisev, A. M. Scerbak, Leningrad 1969, s. 313.
23 Mahmud el-Kasgarî, Türk Şiveleri Lügati (Divânü Lugat-it-Türk).
İnceleme,
Tenkidli Metin, İngilizce tercüme. Dizenler R. Dankoff, J. Kelly, II.
Kısım 1984, s. 75, Harvard Üniversitesi, Türkçe Kaynaklar VII.
Sir Gerard Clauson, An Etymological Dictionary of pre-Thirteenth
Turkish, Oxford 1972, s. 714.
V. C. Egorov, Etimologiçeskij slovar çuvvaşskogo jazıka, Çeboksary
1964, s. 97.
New Redhouse Turkish-English Dictionary. İstanbul 1968.
Gagauzsko-russko-moldavskij slovar'. Sost. G.A. Gajdarzi, E. K. Kolca,
L. A.
Pokrovskaja, B. P. Tukan, Pod red. N. A. Baskakova, Moskva 1973.
Russko-turkmeniskij slovar', Pod obscej red. N. A. Baskakova i M. J.
Khamzaeva, Moskva 1956.
Kırgizko-russkij slovar', Sost. K. K. Judakhin, Moskva 1965.
G. Begaliev, Kh. Makhmudov, G. Musabaev, Kratkij russko-kazakhskij
slovar'
Pod. red. Kh. Kh. Makhmudova, Alma Ata 1959.
Codex Cumanicus, Haz.: G. Kuun. L. Ligeti'nin geniş bir ön sözüyle
birlikte, Budapest, 1981, s. 265.
Egorov, y. a. g. e.
E. Tryjarski, Dictionnaire arméno-kiptchak d'après trois manuscrits des
collections viennoises, t. I, fasc. Warszawa 1968, 2, s. 430.
A Zajaczkowski, Vocabulaire arabe-kiptchak de l'époque de l'Etat
Mamelouk Bulgat al-mustaq fı lugat at-Turk wa-l-Qifzaq, I-ère partie.
Le nom, Warszawa 1958, s. 32.
M. Th. Houtsma, Ein Turkisch-Arabisches Glossar, Leiden 1894, s. 99.
T. Kowalski, Karaimische Texte im Dialekt von Troki. Eingeleitet,
erläutert und mit einem karaimisch-polnisch-deutschen Glossar versehen,
Kraków 1929, s. 225.
A. Mardkowcz, Karaj-sez-bitigi, Slownik karaimski. Karaimisches
Wörterbuch. Luck 1935, s. 43.
Karaimsko-russko-polskij slovar', Pod red, N. A. Baskakova, A.
Zajonçkovskogo,
S. M. Sapçala, Moskva 1974, s. 336 vd.
Russko-baskirskij slovar', Moskva 1964.
Russko-cuvasskij slovar', Pod. red N. K. Dimitrieva, Moskva 1951.
M. Pallô, Nyelvtudományi Kozlemények 'de, XLVI, ss 154-158 karş. H.
Eren,
"Türkçe gök kelimesinin türevleri" ( Jean Deny Armağanı ) Mélanges
Jean Deny , Hazırlayanlar: J. Eckmann, A. S. Levend, M. Mansuroğlu,
Ankara 1958, s. 85.
Yukarıdaki eserde belirtildiği gibi.
Egorov, a. g. e.
G. Clauson, An Etymological Dictionary of. Pre-Thirteenth-Century
Turkish . Oxford 1972, s. 713.
Egorov, a. g. e.
M. Fasmer, Etimologiceskij slovar' russkogo jazyka Perevod s nemeckogo i
dopolnenija O. N. Trubaceva. Pod. red. i s predioslovem B. A. Larina, t.
I,
Moskva 1986, ss. 432-433.
Egorov, a. g. e.
Uzbeksko-russkij slovar'.Pod. red..S.F.Akabirova,Z.M.Magrufova, A. T.
Khodjakhanova. Gt. red. A. K. Bolovkov, Moskva 1959.
Russko-karakalpakskij slovar'. Pod. red. N. A Baskakova. Moskva 1967.
Russko-turkmenskij slovar'. Pod obscej red. N. A Baskakova i M. J.
Khamzaeva, Moskva 1956.
Russko-uigurskij slovar'. Sost. A. Iliev, S. Kibirov, M. Ruzev i J.
Cynvazo pod red. T. R. Rakhimova, Moskva 1956.
E. K. Pekarskij, slovar' jakutskogo jazyka, t. I. 1958. Repr.
Jakutsko-russkij slovar'. Pod. red. D. I. Slepcova, Moskva 1972.
Russko-khakasskij slovar'. Pod red. D. I. Cankova, Moskva 1961.
|