KONYA'DA KUŞÇULUK VE KUŞLAR
 

Fotoğrafta solda görünen kişi Avukat Mehmet Ali Apalı, sağda görünen kişi ise araştırmanın yazarı Mahmut Sural'dır. Mehmet Ali Apalı'nın şu anda hayatta olmadığını biliyoruz. Bugün torunları Konya'da kuşçuluğa devam ediyorlarmış. Mahmut Sural'ın ise hayatta olup olmadığı konusunda elimizde bir bilgi bulunmamaktadır. Bu fotoğraf 1978 yılında Konya'da çekilmiş olup Mehmet Ali Apalı'nın güvercinlerine aittir. Fotoğraf dikkatlice incelenirse Selçuklu güvercinlerinin bugün artık tükenmiş olan beyaz ve karakuyruk çopur renk tiplerinin o yıllarda var olduğu görülebilmektedir.

Çoğu insanın günlük işleri dışında merak saldığı, boş zamanlarını bu merakıyla değerlendirdiği uğraştığı bir şeyleri olur. Bazıları da vardır merakları aşırı bir tutkudur, ibtiladır. Av merakı, çiçek tutkusu, kuş sevgisi, mekanik aletler merakı gibi. Sözgelimi avcılığı ele alalım. Allah’ın kışında kıyametinde tipisinde bir su kenarına konup saatlerce hatta günlerce av beklemek, sonunda bir iki ördek vurup, bir bayram çocuğunun “cicilerime bak” sevinciyle sevinmek... Akıl karı mıdır bu ? Ama gel de sen onu avcıya sor. Aman ne zevktir, aman ne zevktir. Kuşu da kuş meraklısına sormak lazımdır. Ben de öyle yaptım. Sayın avcılarımız darılmasınlar ha... Sıra bir gün onlara da gelebilir.
Kuş cinsi çoktur, ama kuş meraklılarının üzerinde durdukları iki çeşit kuş vardır.
1 ) Ötücü Kuşlar  2 ) Uçucu kuşlar.
Konya’daki kuş meraklıları ötücü kuşlardan kanaryalar üzerinde, uçucu kuşlardan da güvercin üzerinde durmaktadırlar ki bunlardan başka ehlileşecek kuş da yoktur.
Ötücü kuş meraklıları, “Konya Serinofil Derneği” adında bir dernek kurup örgütlenmişlerdir. Uçucu kuş meraklılarının örgütleri yoktur ama bir kahvehaneleri vardır. Ve gayrı resmi bir örgüt gibidir bu kahvehane... Her akşam burada toplanılmakta, bahislere girişilmekte, kuşlar sergilenmektedir.

ÖTÜCÜ KUŞLAR

Geçtiğimiz Pazar günü Serinofil Derneğinin küçük salonuna girdiğim zaman,         “Bu da kim ?” der gibi bakışlarla karşılaştım. Kendimi tanıtıp dernek çalışmaları hakkında bilgi almak istediğimi söyleyince yer gösterdiler, sağ olsunlar bir de çay ikram ettiler. Dernek başkanı henüz yoktu, ikinci başkana sordum :
- Derneğinizin amacı nedir ?
- Ötücü kuşların cinslerini, ötüşlerini ıslah etmek ve üyelerimiz arasında birlik kurmaktır.
- Kaç üyeniz var, sayın Şükrü Uzman ?
- Otuzbeş üyemiz var. Ancak üye kaydında çok titiz davranıyoruz. Her müracaat sahibini kaydedersek üye sayımız çok artar.
- Kaç cins ötücü kuş vardır ?
- Bir yerli Malta tipi vardır ; Yüksek ötüşlü bir kuştur. Cermen – Alman tipi bir cins kanarya daha vardır ki, bu kuş basık ötüşlüdür, odalarda bulundurulur ve bu maksatla yetiştirilir. Borda tipi kanaryalar her sesi rahatlıkla taklit edebilme istidadındadırlar. Bu cins kanaryalar özellikle bülbül sesini taklit için yetiştirilirler. Bunlardan başka Fransızların “Simet”, “Parisyen” , İngilizlerin, güvercinin biraz küçüğü “Rokşayn”, Belçikalıların “Malima” cinsleri vardır ki, bu kuşlar sürekli ötücü ve bol nameli kuşlardır. Bir de Norveç “Krespet”leri vardır. Bunlar ayrıca tepeli olurlar.
- Bir kanarya yılda kaç yavru yapabilir ?
- Normal olarak 15 – 20 yavru yapabilir. Daha fazla yapanlara da rastlanabilir.
- Üyeleriniz arasında bülbül besleyenler de var mıdır ?
- Biz dernek olarak bülbülün kafeslerde beslenmesine taraftar değiliz. Çünkü bu hayvanlar göçmen kuşlardır. Türkiye’ye Nisan ayında gelirler, Eylül ayında giderler. Bülbülü kafese koydunuz mu ölür. Bunun için bülbülün beslenmesine taraftar değiliz, bu yönde ısrar eden arkadaşlarla ilgimizi kestik.
- Bülbül Konya’nın neresinde çok bulunur ?
- Geçen yıl Meram’da da vardı, fakat daha çok Ereğli’de bulunur. Özel olarak Ereğli’ye gider, seslerini banda alırız. İstidatlı kanaryalara da bu sesleri dinleterek terbiye ederiz.
- Ses taklidine en istidatlı kanarya cinsi hangileridir ?
- Elmalı diye bilinen saka kuşunun erkeği ile, kanarya dişisinin birleşmesinden meydana gelen erkek kanaryaların taklit kabiliyetleri çok yüksektir, çok güzel öterler. Biz bunlara “piç” deriz ki yavru yapmazlar, dişileri de hiç ötmez. Bir de florya vardır ; bunlar da saka kuşlarında olduğu gibi kanarya dişileri ile çiftleştikleri zaman, yine bir piç meydana gelir. Bunların ötüşlerine de “kurbağa” ya da “makara” ötüşü denir. İspinoz ayrı bir türdür. Kanarya ötüşlerinin tümden ıslah edildiğini ve bülbül ötüşüne dönüştürüldüğünü söyleyebilirim.
- Bu işin ticaretini yapıyor musunuz ?
- Hayır merakımız amatörcedir.
- Bir sergi açmayı falan düşünmediniz mi ?
- Bunu bilhassa yazınız. Belediye bize ucuz bir yer verdiği taktirde bu yıl ki fuarda bir sergi açmayı düşünüyoruz. Belediye fuardaki teşhir pavyonlarını çok pahalıya kiralıyor. O kadar pahalı kira ödemeye gücümüz yetmez. Ucuz bir yer verilirse bu yıl bir serinofil sergisi açmak isteriz.
- Konya’nın en ünlü kuşçuları kimlerdir ?
- Ahmet Sinan, Çopur Ahmet, Avukat Mehmet Ali Apalı, Avukat Ahmet Onacak, Bordür Ahmet diye ünlü, bankacı Ahmet Belge, Dernek başkanımız Ali Doğan Bendler, Güner Sılay, Mehmet Kaşıkçı, kalaycı Tevfik Kızılören, Şükrü Uzman, İbrahim Ayık ...

KONYANIN KUŞ YETİŞTİRİCİLERİ VE UÇUCU KUŞLAR

Gün pazardı ve kuşçu kahvesi tıklım tıklım dolu idi. Sigara dumanından göz gözü görmüyordu. İçeri girip :
- “Bir kuş meraklısı arıyorum” dedim. Tesbihli biri elinin şahadet parmağıyla göğsünü dürtükleyip,
- Oooo kuş meraklılarının şahı benim adım İsmail, diye konuştu. Kuşlara ayrılan bir bölmede onunla oturup konuşmaya karar verdik. Kravatlı Şah İsmail’e sordum :
- Adınız soyadınız nedir ?
- Adım soyadım İsmail Uykusuz’dur, ama beni Şah İsmail diye tanırlar. Taksi şoförüyüm.
- Şah İsmail arkadaş kaç cins güvercin vardır ? Orada bulanların hepsi birden kuş cinslerini saymaya başladılar.
- Taklambaç, Mardinli, Enseli, Akkuyruk, Kara, Kut, Demkeş ...
- Bunların marifetleri nelerdir ?
- Taklambaç küçük gagalı olur ve oynayarak uçar. Mardinlinin gagası daha uzun olur, fişekleme uçar ve üçbin metreye kadar çıkar, pike yapar, oyuna girer ve ortalama olarak dört saat uçuş yapar. Enseli’nin kuyruğu fazlaca ve geniş olur. Kut ile Demkeş aynı cinstendir, aralarındaki fark, Kut’un kahverengi oluşundandır ki, bu kuşlar uçmazlar marifetleri kuğurmaktır, paçalı olurlar. Bir de kumru cinsi vardır. Bunların ayakları çıplak olur. Kuğuruşları süreklidir.
- Peki bunların çekicilikleri özellikleri nelerdir ?
- Güzellikleri, kuğurmaları ve uçuşlarıdır.
- Bu kuşlar kaç liradan alınır, satılırlar ?
- Kuşuna göre değişir. Taklambaçlar beş – altıyüz lira arasında alınıp satılırlar. Ama ikibin liraya kadar alınıp satılan kuşlar da vardır. Bizim şah İsmail sözün buralarında aramızdan ayrılıp kayboldu. Bir daha da dönmedi. Kuşlar hakkında bana en çok bilgi veren Hasan Hüseyin adlı kişiye sordum :
- Kuşlar arasında bir takım iddialarınız olmaz mı ?
- Olur, salma yaparız.
- Nedir, nasıl olur bu salma ?
- Benim kuş fazla uçar, seninki uçamaz diye bahse gireriz. Çoğunlukla ortaya ikibinbeşyüz lira konulur ve taraflar kuşlarını alıp salma yerine gider, buradan kuşlarını uçururlar. Bu uçuşun zamanı gün doğumundan gün batımına kadardır. Bu zaman içersinde kimin kuşu daha önce yuvasına dönerse bahsi o kazanır ve ortaya konan parayı o alır. Vasıta parası ve diğer masraflar da kaybeden tarafa ait olur.
- Kaç kilometreden salma yapılır.
- Elli – yüz kilometreden yapılır. Yüz kilometreden dönen kuş çoktur. 165 kilometreden dönen ise Kadir Gönül adındaki arkadaşımızdır ve bu kadar mesafeyi alan tek kuştur.
- Bu salmaları nerelerden yapıyorsunuz ?
- Sarayönü, Kadınhanı, İsmil, Karapınar, Karaman, Kazımkarabekir, Çumra, Akviran, Tutup. Salmalar çoğunlukla buralardan yapılır.
- Konya’da en çok kuş besleyenin ne kadar kuşu vardır ?
- Belli olmaz ki ..., on taneden tut üçyüz kuş besleyen arkadaşlarımız vardır.
- Kuşçuluğun ticaretini de yapıyor musunuz ?
- Hayır hepimizin işi gücü vardır. Bunun ticaret yönü ile ilgilenmeyiz. Bu bir zevk işidir.
Evet ...  zevk işidir o kadar. Kuşu, kuş yetiştirenleri Avukat Sayın Mehmet Ali Apalı’nın dilinden anlatacağım sizlere... Kuş ve çiçek... Bu iki nesne Apalı’nın dilinde tarihleşiyor adeta... Tam aksettirebilirsem siz de aynı duygulara kaptıracaksınız kendinizi bundan eminim.
Konya’da herhangi birisine “kuş ve çiçek” derseniz ilk aklına gelen, mutlaka Sayın Mehmet Ali Apalı’dır. Biz de kuş konusuna değinmişken Apalı’yı ziyaret etmemezlik edemezdik ve öyle yaptık.

SELÇUK SARAYLARI VE GÜVERCİNLER

Bir gün önceden randevulaştığımız saate buluştuk. Önce Şirin Hanım Çeşmesi’nin arkasındaki kuşluğuna gittik. Sora evindeki o seyrine doyum olmayan şiir gibi kanaryalarını, daha sonra da Meram’daki bağına gidip dillere destan güllerini gördük. Ne yazık ki, güllerin açma mevsimi değildi.
Bu kısa gezintinin hikayesini sizlere de anlatmak istedim ve Alaplı’ya şöyle sordum :
- Konya’da kuşçuluk ne zaman başlamıştır ?
Selçuklular zamanında başlamış olmalıdır. Selçuk minyatürlerinde bu kuş resimlerine çok rastlanmaktadır. O kadar ki, Selçuk saraylarının süsleri olmuşlardır bu kuşlar. Bu iddianın ispatı olarak şunu söyleyebilirim. Konya’dan başka, hatta yakın kentlerde bile yoktur bu tür güvercinlerden. Türkler Orta Asya’dan göç ettiklerinde oradan getirmişlerdir bu kuşları (1) ve Selçuk saraylarında korunmuştur.                                                                         
II. Abdülhamid (2) kuşa meraklı bir zatmış. Şehzadeliği sıralarında iki milli futbolcumuz olan Şükrü ve Rüştü beylerin dedeleri olan Osman efendiye “padişah olduğumda seni kuşçu başı yapacağım dermiş” Padişah olunca Osman efendiyi kuşçu başı yapmış ve bu Osman efendinin maiyetinde 32 kuşçu varmış. Osman efendi bir kanaryaya Abdülhamid marşını öğretip Padişaha takdim etmiş. Padişah bundan çok mütehassıs olup, Osman efendiye “dile benden ne dilersen” demiş, Osman efendi de “efendim beni sürre emini olarak hac’ca gönder” dileğinde bulunmuş ve o sıfatla hac’ca gitmiş. Osman efendinin maiyetinde bulunan kuşçular arasında, ünlü Arif Ağa olduğu gibi, Konya’dan Nakip zade Rıza efendi de vardır. Ölünceye kadar saraydan emekli maaşı almıştır.
Padişah günün birinde Selçuklulardan kalma her biri şiir kadar güzel bu kuşların övgüsünü duymuş, Nakip zade Rıza efendiyi Konya’ya gönderip Selçuklu kuşlarının tüm türlerini İstanbul sarayına getirmesini irade etmiştir. Rıza efendi Konya’ya gelerek Selçuklu kuşlarının tüm türlerini İstanbul’a götürmüş, Padişah, “takkeli çopur” tabir edilen kül renkli, tepesi takkeli, kanatları siyah, bir tavus kuşunu andıran gayet dik kuyruklu türü pek beğenmiş, Rıza efendiyi tekrar Konya’ya göndererek bu türden biraz daha getirmesini istemiştir. Yazıktır ki, Rıza efendi bu türden sadece üç tane daha bulabilmiş ve bu üç kuşla saraya dönmüştür. Selçuklu kuşlarını gördükten sonra Padişah, kendi elindeki yabancı kuşları, o zamanı kapı altı denilen Konya polis Karakoluna göndererek, yine o zamanın pek ünlü bir kuşçusu olan rahmetli Baş komser Bendelli İbrahim efendi eli ile Konyalılara bedelsiz olarak dağıtmıştır, ama kısa bir süre sonra yok olup gitmişlerdir. Başta Bendelli İbrahim efendi olmak üzere, Ölmez zade Abdullah Azmi efendi gibi Selçuklu hayranı olan kişilerle, özellikle kapı aldatmacasına çelebiler Selçuk kuşlarının korunmasında ıslahında büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.

MEVLANA’DA KUŞ BESLEMİŞ, HACI BEKTAŞ-I VELİ HORASAN’DAN ANADOLU’YA GÜVERCİN DONUNA GİRİP GELMİŞTİR.

Çelebilerin (3) kuş beslemelerinin bir nedeni de menakiplerde kaydolduğuna göre, Hz Pir Cenab-ı Mevlana’nın (4) bu kuşlardan beslemiş olmasıdır.
Güvercin, Bektaşilerce de kutsaldır. Hacı Bektaş-ı Veli hazretlerinin Horasan elinden Anadolu’ya gelirken, güvercin donuna (5) girdiği rivayet olunur. Bu nedenle Bektaşiler güvercini kutsal sayarlar. Bu kutsallık sebebiyledir ki, Bektaşi dergahlarının hemen hepsinde bir güvercin kümesi bulunurdu.
Selçuklu kuşunun cinsinin bozulmaması için verilen emeğe güzel bir örnek de vereyim :
Kapı Camii caddesinin sağlı sollu dükkanlarının sahibi olan ve kendisine “Deli Hacı Ali’nin oğlu” denilen bir zengin, büyük paralar yatırarak en nadide Selçuklu kuşlarını bir araya toplamış. Bu zat, bir akkuyrukkaranın dişisini kaçırmış, bu kaçak kuşu da Kapancı zade Mustafa efendi ele geçirmiştir. Deli Hacı Ali’nin oğlu, adlarını hürmetle andığım Bendelli İbrahim efendi ile Abdullah Azmi efendiyi kaçak kuşu geri vermesi için Kapancı Mustafa efendiye ricacı olarak göndermiş, fakat Mustafa efendi dişi akkuyrukkara için bir manda istemiştir. Ricacılar bunu kabul etmiş, kuş sahibini bulurken, manda da Kapancı zade Mustafa efendinin ahırına çekilmiştir.
Ünlü kuşçumuz Apalı’nın kuşçuluğu irsidir, yani babadan geçmedir. Kendisi böyle söylüyor ve bu işin hikayesini naklederken kendinden geçip, söze nereden başlayacağını şaşırıyor ve ben soruyorum :
- Kaç tür güvercin vardır ?
Kanıma göre, Selçuklular orta Asya’dan düz beyaz, gök ve düz siyah türleri getirmişlerdir. Sonraları düz beyazla düz siyahı birleştirip, akkuyrukkarayı, gök ile düz beyazı birleştirerek de çopur türünü elde etmişlerdir. Bu bir tahmindir çünkü konu asırlar öncesine ait bir şeydir, kesin yargıya varılamaz. Bugün elimizde bulunan güvercin türleri, ak ve çopur dediğimiz düz beyaz ile, beyaz fakat baş tarafı hafif kül rengi ve kanatları siyah olan çopur türü, kuyruk tamamen beyaz, vücudu tamamen siyah olan akkuyrukkara, vücut tamamen havai, kuyruk siyah benekli gök türleridir. Eski kuşçulardan duyduğuma göre bu kuşların başka türleri de varmış, ama ben bunları görmedim, bilmiyorum. Benim bildiğim kadarıyla akçopur türünü geliştirip ıslah eden ve bu türe hayran olan zat, Elifin İbrahim Babadağ’dır. Çok zarif bir insan olan İbrahim Babadağ, ömrünün büyük bir bölümünü Hacı Nafizlerin konağında geçirmiş ve bu konağın kuşçu başılığını yapmıştır. Akkuyrukkara türünü de geliştiren zat da Rafet Çelebi zade Hüseyin Çelebidir. Gök türünü Akkipriğin “Dayı” adıyla ünlü Hacı İsmail Ağa geliştirmiştir, ki elimizde bulunan bu tür gökler “Dayı cinsi” diye anılmaktadır.
- Sayın Apalı, bu kuş merakı size nereden geldi ?
Dedem sandık emini Hacı Emin efendi, hali vakti yerinde bir kişi idi. Rahmetli babam Ahmet dayının ise para kazanma gibi bir problemi yoktu. At, kuş ve çiçek merakı ile vaktini geçirirdi. Ben hayata gözlerimi açtığım zaman at, çiçek ve kuşlarla karşılaştım. Bu nedenle merakım irsidir. Babamın ölümünden sonra aynı meraka kendimi kaptırdım ve devam ettim bu işe. Ancak yüksek tahsil yapmak için İstanbul’a giderken kuşlarımı sevdiğim arkadaşlarıma verdim. 1939 yılında Avukat olarak Konya’ya döndüğüm zaman bizim eski dostlar etrafımı sardılar ve kuş merakı böylece yeniden depreşti, ikinci defa kuşçuluğa başladım ve hala gidiyor işte...
- Sizin geliştirdiğiniz kuş türü oldu mu ?
İstanbul’dan Konya’ya döndüğüm yılda, Konya’daki kuşların durumunu çok bozuk buldum. En iyi türün kimde olduğunu araştırdım ve Hacı İsmail “Dayı” da bulunduğunu öğrendim ve gidip kendisinden bazı kuşlar aldım. Uzun zaman yaptığım seçmeler sonunda Solakyan’ın Rafet Çelebi zade Hüseyin Çelebinin kuşlarından daha üstün olanlarını yetiştirdim. Üzülerek söyleyeyim ki, bu kuşlarımı menfaat maksadı ile çaldılar, sonunda da benden korktukları için bu kuşları kestiler, yok ettiler. Bugün elimde bulunanlar, kısmen çalınan kuşların evde kalanlarının, kısmen de bazı arkadaşlara verdiğim emanet yavruların yavrularıdır.
- Konya’nın en ünlü eski kuşçuları kimlerdi ?
En ünlü kuşçular Çelebilerden yetişmişlerdir. İsimleriyle müsemma olan, gerçekten efendi, Çelebi olan bu insanlar, konaklarda, yaz mevsimlerinde de Meramdaki sayfiye evlerinde Selçuk kuşları yetiştirmişlerdir. Bunlardan Rafet zade Hüseyin efendi, Hacı Kamil Çelebi, Büyük Selahattin, Küçük Selahattin Çelebiler, Hüsamettin Çelebi, Mehmet Bahattin Çelebi, Tarikatçi Cemal Çelebi ve oğlu Eyyüp Çelebi ve Arif Çelebilerdir. Bunların dışında, yukarıda adlarını andığım ve babam kadar sevdiğim rahmetli İbrahim Babadağ, hakiym bir insan olan Hacı İsmail Dayı, ünlü saz sanatçısı Latif Çavuş vardır. Ayrıca aile olarak Nakıp zadeler, Mecidiye zadeler ve Konya’nın tüm aristokrat ailelerinin kuşları vardı, bakıcıları vardı. Bunlardan başka Rum ve Ermeni hemşerilerimizden de kuş meraklıları çoktu. Ünlü Yusuf Şar’ın çocukları, Sarafyan, Solakyan, Kazaros, Sofoklis. Bu Rum hemşerimize Soğuklu derlermiş. Katip adıyla tanılan başka bir Rum şahane kuşlara sahipmiş.
- Konya’da bugün kaç ünlü kuşçu var ?
- Gençlerden heveskarlar var, ama yeterli değil. Eskilerden terzi Ahmet Sinan var. Akkuyrukkara türünün ıslahında büyük hizmetleri olan bir arkadaşımız.
- Çok az kalmış olduğunuza göre, bu kuş türlerinin devamı nasıl sağlanabilir ?
Rahmetli İzzet Koyunoğlu bey ile şöyle konuşmuştuk : Tarihi eşyalar nasıl korunuyorlarsa, bu Selçuklu kuşları da öyle korunmalıdır. Belediye bir kuş pavyonu açmalı ve cins kuşları bu pavyonda korumalıdır. Fakat rahmetlinin ömrü yetmedi. Bu konu da öylece kaldı, gitti. Belediye bu işe el koymalıdır apartman hayatı kuş beslenmesine büyük bir engeldir. Koyunoğlu müzesine bir de kuş pavyonu eklenmelidir. Nesilleri kesilmekte olan Kelaynak kuşları için Avrupa’daki hayvanları koruma derneklerinden Bilecik Belediyesi’ne iki milyon lira gönderilmiştir. Elin adamları Kelaynak’ı böyle korurken biz Selçuk güvercinlerini korumamazlık edemeyiz.
Konya’nın eski ünlü kuşçuları “fenfeneler” (*) düzenlerler, yemekten sonra odanın ortasına serilen bir sofraaltına (**) kuşlarını bırakır, hangi erkek kuşun hangi dişi kuş ile çiftleştirilmesinin uygun olacağı kararlaştırılırmış. Sizin anlayacağınız, kuşların ıslahı kollektif bir çalışma ile yapılırmış. Apalı bunları anlatırken :
- Aaaah o günler ah !.. Hayal oldu gitti... diye hayıflanıyor ve başını esefle sallıyor.
- Ya kanaryalar, diye sordum ?
Ben şahsen Cermen türü kanaryaları tercih ederim. Bu kanaryaların ötüşleri pek hazindir. Kulak tırmalayıcı değildir. Yerli kuşlar içinde bülbülü taklit eden kanaryalar varsa da, taklit edebildikleri nameler pek mahduttur. Bülbül rakipsiz bir kuştur ve kafese intibakı imkansızdır. Bu kuşların tutulmasını kafese koyulmasını katiyen tasvip etmem. Yabani kuşlar doğanın ziynetidirler. Bu hayvanları rahat bırakmak en doğru yoldur, şarttır. Pirim Şem’i Baba bir koşmasında : “Bülbüle feryadı ta’lim eden Rabbüimücibdir” der. Bu nedenle bülbülün feryadı doğada dinlenmelidir. Elimdeki kanaryalar ise şahane kuşlardır.
Ünlü kuşçu Mehmet Ali Apalı ile olan konuşmamızı burada noktalarken, güvercin kümesinin beş kilitle emniyet altına alındığını ve Cermen türü kanaryalarının ise gerçekten çok güzel kuşlar olduğunu kaydedeyim.
Diğer ünlü kuşçulardan terzi Ahmet Sinan’ı ziyaret ettim. Güvercin kuşçuluğunu bırakmış, kanarya ticareti ve yetiştiriciliği yapıyormuş. Beni görür görmez :
- Sen kuşçuluktan ne anlarsın ? Yalan yanlış yazıp duruyorsun, diye karşıladı.
- Ben anlamam ne söylerlerse onu yazıyorum.
- Sen kuşçuların laflarını ihtiyatla karşıla. Kuşçular bir bakıma avcılara benzerler...
- Yalancı olurlar mı demek istiyorsunuz ?
- Öyle... Dedi.
- Böylece yazarım, dedim.
- Yaz... Cevabını verdi ve ekledi :
- Sen git Ahmet Onacak’ı gör, şimdilik Konya’da asıl kuşçu odur.
- Kanaryalardan hangi türü tercih edersiniz ?
- Cermen türünü... Bunların özellikleri bambaşka... Bülbül kafese girmemelidir. Bu hayvan önce canlı kurt yer. Kafese konduğu zaman canlı kurt bulmanın imkanı yoktur. Ete alıştırıyorlar ama dayanamıyor ve ölüyor hayvan.
Konya’da beşbinin üzerinde kuş meraklısının bulunduğu ileri sürülüyor. Bu kadar kuşçu ile teker teker konuşmak elbette olanaksız bir şey. Bu meraklıların başlıcalarından Avukat Mehmet Ali Apalı ve Ahmet Sinan’la konuştuktan sonra başta Avukat Ahmet Onacak olmak üzere, Ahmet Nükte, Mehmet Ali Gürel, Mehmet Keçeci adındaki kuşçularla görüştüm, kuşlarını kuş kümeslerini gördüm.
Çoğumuz “kuş” veya “kuşçuluk” denilince, ya hiç umursamayız, ya da dudak büker geçeriz. Fakat kuş meraklılarının bu hayvanlara olan tutkuları öylesine ilginçtir ki, bu tutkunluğu umursamazlık edemez, dudak büküp geçemezsiniz.
Kuş meraklılarının bir de gül ve köpek tutkuları vardır. Gül, kuş ve köpek bunlar birbirlerini tamamlayıcı unsurlardır. Mesela Ahmet Onacak’ın  çomarı cins bir çoban köpeğidir. Bu cins köpekler Sivas’ın Kangal ilçesinde, Yozgat’ın Akdağmadeni’nde, Koçhisar’ın Mezit köyünde bulunuyormuş. Onacak bu köpeği bir çok araştırmadan sonra Mezit köyünden bin liraya satın almış. Bir Amerikalı binbaşı, o zamanki Konya valisi İhsan Tekin’i ziyareti sırasında “Siz Türkler” demiş, “elinizdeki çoban köpekleri ile mandalarınızı üretip ihraç etseniz önemli bir döviz kaynağı elde edersiniz !” Meğer bu köpeklerden Karapınar’da da çokmuş da Amerikalılar alıp götürmüşler. Çünkü bir köpek sürüleri beklemekte beş kovboya bedelmiş. Mandalara gelince : Bu mübarek hayvanlardan, dünya yüzünde bir bizde, bir de Senegal’de varmış... Hatta Münih Olimpiyatlarına katlan bir İngiliz kız sportmen kendi dalında birincilik kazandığı taktirde, annesinin kendisine, bir Türk çoban köpeği hediye edeceğini bir övünç meselesi olarak anlatmış, ki bu köpekler Kanada’da, Amerika’da, İngiltere’de bin dolara satılmakta imiş...
Gül ve çiçek konularına hiç değinmedim. Bir de bunları konu edersek, iş çok uzayacak. Ancak şu özelliği ifade edeyim, ki kuşçular arasında da rekabet, kıskançlık ve bu nedenle meydana gelen kırgınlıklar hiç eksik değil. Bu kırgınlıkları körüklememek için, işin bu yönüne girmeyeceğim.
Avukat Ahmet Onacak’ın yazıhanesine karşılıklı oturup konuşmaya başladık, sordum :
- Kuşçuluk bize nereden gelmiştir ?
Orta Asyalı Türkler, özellikle Oğuz boyları göçebe “yörük” oldukları için hem doğaya aşık, hem de geçimlerini hayvancılıkla sağladıkları için hayvanlara bağlı idiler. Güvercinler ise o çağların en önemli haberleşme araçlarından birisi idi. Kuşçuluğun Anadolu’ya gelişi Malazgirt savaşlarından sonra, Konya’da kurulan Selçuklu Devleti Sultanlarına, vezirlerine pek çok kuş hediye olarak gönderilmiş. Yörüklükten kentleşmeye geçen Anadolu Türkleri, doğa zevklerini kuş üretmekle gidermeye çalışmışlardır. Selçuklular, kendilerine özgü bir çalışma ile bu kuşları ıslah etmişler ve yepyeni kuş türleri elde etmişlerdir. Mesela : Akkuyrukkaralar, gökler, çopurlar, taklambaçlar Konya’ya özgü kuş türleridir. Atatürk’te Cumhuriyetten sonra Çankaya’ya Selanik türü güvercinler getirtmiştir.
- Bu kuş merakı siz de nasıl başladı ?
Ta çocukluğumdan başlar bu tutku. Hayvanlara karşı ezeli bir sevgim vardır. 1958’de askerlikten ayrılıp Konya’ya yerleştiğim zaman Dişçi Seyyid beyin bahçeli evini tutup, beşbin liraya bir kümes yaptırdım. Bundan sonra ünlü kuşçulardan başta Ahmet Sinan Attar, Çolak Süleyman, Bahattin çelebi, Ahmet Nükte, Kuaför Mehmet Ali, Ekmekçi Recep, Elektrikçi Celal, Avukat Mehmet Ali Apalı, Kişinin Mehmet, Talat ve Kara Mehmet Ağa, Çayırlı Kara Mehmet, Adı güzel Mahmut Ağa, Kalaycı Antepli Hasan, Cüce Ahmet, Belediye Zabıta memuru Ethem ve ünlü Çil Veli gibi kuşçularla tanıştım. Hepsinden türlü kuşlar aldım. En iyilerini, Attar Aziz, Ahmet Sinan ve Çil Veli’de buldum. Bunları ürettim ve korudum. Benim bu merakımı gören arkadaşlar çoğaldılar ve önemli yatırımlar yaparak fenni kümesler yaptırdılar. Yeni meraklılar arasında, Hadim Pazarı sahibi Mehmet, , Fethi Tunca, Hilmi Ağırbaşlı, Muzaffer Termiyeci, Dereli Ahmet, Kadınhanlı Sami, Ekmekçi Recep, Demirci Mustafa, Terzi Hüseyin Danacı, Doğan, İsmail, Man Mehmet, Ali İhsan Gültekin, Marangoz Mevlüt gibi arkadaşlarımız ve dana başkaları var. Bunlar şimdileri büyük yatırımlar yapıyorlar.
- İyi bir kuşçu nelere dikkat etmelidir ?
- Başta damızlıkların iyi seçilmesi ve maddi fedakarlıktan kaçınılmaması şarttır. Bundan sonra kümeslerin fenni olması ve beslenmelerine dikkat edilmelidir.
- Bu kuşlar ne ile beslenirler ?
Mısır, burçak, fiğ, buğday, darı. Bunları karıştırıp, yüz kilosuna ikibuçuk kilo da tuz karıştırılırsa, beslenmede çok iyi sonuçlar verir. Kenevir de çok faydalıdır. Bu gıda kuşları yağlandırır ve renklendirir.
Avukat Ahmet Onacak anlattıkça coşuyordu. Biz konuşurken ünlü kuşçulardan Ahmet Nükte de geldi. Yutkunup duruşundan anlıyordum ki coşmak onun da hakkıdır. Gelvelakin iki kişiyi birden dinlemek olanağından yoksundum.
- Evet Ahmet bey, damızlık elde etmekte güçlük çektiniz mi ?
Kayseri’de dönme Ahmet adında ünlü bir kuşçu vardı. Beş altı defa Kayseri’ye gidip bir çift kuş almak istedim ve beşbin lira verdim. Adamın üçyüz kuruşu olmasına rağmen, beşbin liraya bir çift kuş vermedi. Allah rahmet eylesin sonra vefat etti, kuşları bütün Türkiye’ye dağıldı. Ben de istediğim kuşları bu ünlü kuşçunun vereslerinden aldım.


- Bu güvercinlerin özellikleri nelerdir ?
Bu hayvanları seyretmek insanı dinlendirir, kötü alışkanlıklardan alıkor. Ve müstesna yönleri, insanlara örneklik edecek kadar mazbut bir aile hayatı yaşamaları, yuvalarına, eşlerine, yavrularına sadık kalmalarıdır. Gerek dişisi gerekse erkeği yavrularına ortaklaşa ve çok iyi bakarlar. Gerekirse kendileri aç kalır ama yavrularını doyururlar. Bakınız size bir olay anlatayım :
Meraklı arkadaşlardan birisi Yozgat’tan bir erkek kuş alıp gelmiş ve yedi bakmış bu hayvana, yedi yıl sonra kuş kaybolmuş. Meraklı arkadaş Yozgat’a kadar gitmiş ve kuşu aldığı evin kümesinde bulmuş. Bu da sadakatin bir örneği. Yozgat neresi Konya neresi ve aradan geçen bir yedi yıl...
- Üzücü yönleri de var mıdır kuşçuluğun ?
Olur tabi Ahmet Sinan’ın ürettiği cinsten akkuyrukkaralarım vardı. Geçen yıl üşütmesinler diye kış mevsiminde bunları bodrum kata almıştım. İçlerinden bir tanesi hastalandı, bir sepetin içine koyarak oturma odamızdaki sobanın yanına aldım, tedaviye çalıştım, ama ne yaptımsa fayda vermedi, üç gün içinde öldü hayvancağız. Ağlamadım ama üç gün ailece büyük üzüntü içinde kaldık.
Bunun tersi de olur, mesela : Ele geçiremeyeceğimizi sandığımız bir kuşa sahip olduğumuz an sanki dünyalar bizim olur. Bundan büyük bir mutluluk duyar hemen bu mutluluğun fenfenesini yaparız.
- Kaç tür kuş vardır ?
- Beslenen çok tür kuş vardır. Güvercinlerden başka ana türler : Kanaryalar, sakalar, floryalar, muhabbet kuşları, bülbüller.
- Bülbüllerin beslenmesine kafese konmasına taraftar mısınız ?
Katiyen... Bu hayvan hürriyete aşıktır. Kafese girmek istemez. Bir de bahçe kuşları vardır, bunların türleri de çok geniştir. Örneğin sülünlerin en az yirmibeş çeşidi vardır ve bahçe kuşlarının en makbulü sülünlerdir.
Ben sülünleri ilk defa bundan onbeş yıl kadar önce, değerli dostum Osman Çokuslu’nun Konya’da açtığı bir serinofil sergisinde görüp vurulmuştum, bu hayvanlara. Ne renkli ne biçimli, ne güzel kuşlardı bunlar... Sayın Onocak bahçe kuşlarından söz ederken bu sülünleri hatırladım ve sordum :
- Bahçe kuşu olarak sülünlerden başka daha hangi kuş türleri vardır ?
- Papağanlar, tavuslar, türlü tavuk cinsleri ve horozlar vardır.
İzmir’de bahçe kuşlarına meraklı bir İtalyan vardı. Bahçe kuşlarının her türü vardı bu İtalyan da. Bir metre kuyruğu olan bir horoz görmüştüm o bahçede... Öyle güzel bir hayvandı ki... Ama bahçe kuşlarının en makbulleri sülünlerdir.
- Bu işin ticaretini yapıyor musunuz ?
İyi bir damızlık elde edebilmek için bazen binbeşyüz lira gibi paralar harcamak gerekiyor. Maddi olanakları dar olan bazı arkadaşlarımız bu nedenle ara sıra alım satım yapmak zorunda kalıyorlar. Yani kuştan gelen para yine kuşa gidiyor. İşin meraklıları kuş ticaretini hiç düşünmezler.
- Kanaryalar için ne diyorsunuz ?
Önceleri kanaryalara da çok tutkundum, şimdi azalttım onları, bakımları, beslenmeleri, üretimleri çok güç oluyor. Bu nedenle azattım, yoksa tutkum devam ediyor. Ancak kanarya türleri arasında sayın Apalı’nın unuttuğu bir tür daha vardır ki, o da İstanbulin türüdür. Bu kanaryalar Türk türüdürler ve sultan Abdülaziz ve Abdülmecit tarafından beslenmişlerdir. Konya’da sadece Süsülüzadelerde varmış. ( Sait Süslü, Memduh Yavuz Süslülerin aileleri ) çok makbul, iyi ötüşlü ve verimli bir türdür İstanbulinler.
- Siz kanaryalardan hangi türü daha çok tutarsınız ? 

- Cermen türünü... Çokları kuş deyip geçerler, ama tutkunluk, zevk yönünden başka bir de ihraç malı haline de gelebilir bu kuşlar. Almanlar geçen yıllarda Cermen ırkından, Güney Amerika’ya 44 milyon Marklık kuş ihraç etmiş ve bu para ile de kauçuk ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Biz dahi her yıl yarım milyon liralık kanarya ithal etmekteyiz. Halbuki iyi bin organize ile dünya piyasasına kanarya, güvercin, köpek ihraç edebiliriz.
Görüyor musunuz siz şu sayın Ahmet Onacak’ı !... Ayol biz geçerli mallarımızı bile doğru dürüst ihraç edemezken kuş – köpek, hatta manda ihracını nasıl düşünebiliriz ! Zeytinyağına parafin karıştırabilenler, mandaya, köpeğe kim bilir neler karıştırırlar...
- Bu ihraç işi nasıl olabilir ?
- Bilgili elemanların nezaretinde ve devlet eli ile olabilir. Üretme çiftliklerinin maksadı da eldeki türleri koruma, iyi damızlık yetiştirmektir. Ama bizde henüz böyle bir düşünce yoktur.
- Başka illerimizde de kuş meraklıları var mıdır ?
- Türkiye’mizin hemen her yerinde kuş meraklıları vardır. Özellikle İstanbul’da, Bursa’da, İzmir’de, Ankara’da bu işle uğraşan kuruluşlar vardır. Eskişehir’de de kuş meraklısı çoğalmıştır. Geçenlerde bir Eskişehirli Konya’dan tanesi binbeşyüz liradan altı adet kuş alıp götürmüştür.
- Güvercinler yılda kaç yavru yaparlar ?
- 45 günde iki yavru yaparlar, ki yılda onbeş – onaltı çift yavru demektir.
- Kuş merakı ile ilgili bir anınızı anlatır mısınız ?
- Öyle meraklıları vardır ki bu işin... Yeri olmadığı için karyola altında, evinin penceresinin boşluğunda, tavan arasında kuş besleyenler vardır. Kuş meraklısı bir tanıdığa misafirliğe gitmiştik. Karı koca kuş yüzünden kavga etmişler. Gittiğimizde isabet olmuş ki, bu karı kocayı biz barıştırdık. Kuş meraklısı hasta çocuğuna ilaç almayı unutur da kuşlarının ilacını almayı unutmaz. Bir ibtiladır bu. Anı çok ama şimdi hatırlayamıyorum.
Bundan sonra Onacak bizi arabasıyla önce kendi evine, sonra Ahmet Nükte, Mehmet Ali Gürel ve Mehmet Keçecinin evlerine götürdü ve bu kuşçuların kuşlarını, kümeslerini, güllerini gördük.
Ahmet Onocak, evinin arka bahçe bölümünü ön bahçeden bir duvarla ayırmış ve bu bölümü kuş kümesi ile güllerine ayırmış, bunların ortasına da “çomar” ın kulübesini yerleştirmiş.
Çomar deyip geçmeyiniz. Biz içeri girer girmez öyle bir saldırdı ki, hayvan bağlı olduğu halde kazığını söker endişesi ile girdiğimiz kapıdan ters yüz geri fırladık, kapıyı kapattık. Misafir de böyle mi karşılanır efendim ! .. Onacak “Durun” dedi, ben onu kapatayım. Biz araladığımız kapının kıyıcığından bakarken, Onocak, çomarını bin naz ile kapattı, kümeslere böylece yanaşabildik. Kümes şahane... Ne kümesi ? Kuş villası... Onacak içeri girip kuşlarına pist pist diyerek yem attı. Akkuyrukkaralar, aklar, gökler, çopurlar... Ne bileyim birer azamet abidesi edasıyla kurula kurula kümesin pardon villanın bahçesine çıktılar. Bunları bir hayli seyrettik ve Onacak’ın kuşlarla ilgili verdiği beyanatı ! zevkle dinledik. Çomarın da güçlükle bir resmini çekip ayrıldık.
Ver elini Hacıhasanbaşı... Bir çıkmaz sokağın içine girdik. Burası da sayın Ahmet Nükte’nin evi. Kapıdan içeri girer girmez, dar, fakat düzenli bir gül bahçesi ile karşılaştık. Ve evin arka bölümündeki kümese doğru ilerledik. Burada da bağlanmış bir küçük köpek vardı. Ahmet Nükte’nin kümesi de pek düzenli idi, ama Onoçak’ın villasının yanında sadece kümesti. Burada bir akkuyrukkara yavrusu gördüm ve bu yavruyu pek sevdim. Kuyruk öylesine bir ak, vücut ve kanatlar öylesine bir kara idi, ki...
Buradan da ayrılıp Mehmet Ali Gürel’in evine gittik. Bu evde de güller ve iki fino köpeği ile karşılaştık. Kuş koleksiyonunu bir güzel seyrettik. Ve haydi bakalım Kırkbirevlere ... Burası Mehmet Keçeci’nin evi. Keçecinin çok bakımlı bir çiçek bahçesi var, en bol gül de burada. Kümes evin arka bölümünde, bir köpek de burada bağlı.
Ben Onacak’ın çomarını sadece onun merakı sanmıştım. Her kuşçuda birer ikişer köpek görünce sordum :
- Sizler, yalnız kuş meraklısı değil, aynı zamanda köpek meraklılarısınız da galiba ?
- Hayır öyle değil, gördüğünüz bu  köpekler kuşları beklerler.
Sayın Mehmet Keçeci’nin kuşlarını da birer birer gözden geçirdik. Bayağı kuştan anlar bir hale gelmiştim. O güzelim akkuyrukkaraları – maşallah – birden tanıdım !... Yanımızdaki kuşçular kuşları ellerine alıyor ve bizim çocukluğumuzda gelin seyredişimiz gibi bakıyorlardı.

(*) Ferfene : Eskiden Konya’da katılanların her birinin birer malzeme vermesi ile hazırlanan ziyafetler.
(**) Sofraaltı : Yerde yenen yemeklerde sininin altına serilen bez yaygı.
 

YAZAN : Mahmut SURAL / 1978

DERLEYEN : Yavuz İŞÇEN / Ankara

DERLEYENİN NOTU :
Yukarıdaki yazı Türk Folklor Araştırmaları Dergisinde 1978 ve 1979 yıllarında sayı 352, 353 ve 356’da üç bölüm halinde yayınlanmıştır. Yazıda ağırlıklı olarak görüşlerine başvurulan M. Ali Apalı’nın vermiş olduğu bilgiler, Osmanlı İmparatorluğunun son dönemleri ve Cumhuriyetin ilk yıllarında bölgedeki kuşçuluk hakkında önemli bir belge niteliğindedir. Yazı, aslına tamamen sadık kalınarak aktarılmıştır. Sadece yazıda parantez içinde numaralar ile belirtilen noktalarda bazı açıklayıcı notlar derleyenin ilavesi olarak aşağıya verilmiştir.

(1) Burada bahsedilen güvercinler, “Selçuk” ya da “Selçuklu” adı ile bilinen ve ağırlıklı olarak Konya’da yetiştirilmekle birlikte artık yok olmanın eşiğine gelmiş bir ırkımızdır.
(2) II. Abdülhamid’in saltanat yılları 1876 – 1909 arasındadır.
(3) Çelebi sıfatı, Bektaşi ve Mevlevilerin ulu pirlerine verilen bir san olmakla birlikte toplum içinde görgülü, bilgili, olgun kimse anlamında da kullanılmaktadır.
(4) Hz. Mevlana 1207 – 1273 yılları arasında yaşamıştır.
(5) Buradaki “Don” kelimesi kılık, kıyafet, şekil, biçim anlamındadır