Motif olarak kuşlar halk
şiirimizde çok kullanılır. Efsanevi Hüma kuşu, Tuti ya da Dudu kuşu,
Leylek, Kumru, Kırlangıç, Keklik vs. bunların başında gelir. Bülbülün
ise ayrı bir yeri vardır. Bülbül, gerek yalın olarak , gerekse gül ile
olan macerası ile ciltler dolduracak kadar çok işlenmiştir bu şiirlerde.
Geçen bir yazımızda keklikten söz etmiştik (sayı 280). Bu kez
güvercinden örnekler vermeye çalışacağız.
Kutsal bir kuş olarak bilinen güvercine din kitaplarında ilk kez
Tevratda rastlanır. Nuh peygamber tufanın dinip dinmediğini anlamak
için gemiden bir güvercin uçurur. Bir müddet sonra bu güvercin ağzında
suların çekildiğini gösteren bir zeytin dalı ile gemiye döner. Bu haber
üzerine gemi Ararat dağına yanaşır ve içindekiler karaya çıkarak yer
yüzünde görülen her türlü canlının çoğalmasını sağlar.
Hıristiyanlıkta, insanlara kardeşçe yaşama duygusunu, barışı, gönül
sevincini götüren ve cennette mutluluğu, sevgiyi taşıyan yine kutsal bir
kuş olarak bilinir ve sevilir. Büyük sportif yarışmalarda havaya
uçurulan güvercinler bu inanışın en güzel örneklerindendir.
İslam dinindeki inanışa göre de her türlü günahtan uzak, suçsuz bir
kuştur. Ölen suçsuz insanların ruhu, güvercin kılığına girerek yer
yüzünde uçar. Kısas-ı Embiada, Hazret-i Muhammetin İslam dinini
yaymaya başladığı sıralarda saklandığı Hira dağı mağarasında
örümceklerin ördüğü ağ üzerinde bir çift güvercinin yuva yaparak
Peygamberi gizlediği anlatılır. Yine bir diğer inanışa göre de,
güvercin, Hazret-i Muhammete duyduğu saygıdan dolayı Kabenin üzerine
konmaz ve onun üzerinden uçmazmış.
Bunlara dayanılarak İslam ülkelerinde özellikle Osmanlılarda güvercinler
için cami, mescit, medrese ve büyük yapı çatılarında, kalelerde,
surlarda küçük hücreler yapılırdı.
Anadolunun çoğu yerinde olduğu gibi İstanbulda da, örneğin Yeni cami
avlusunda, Süleymaniyede, Eyüp sultanda ve daha bir çok tarihi yapı
önünde bol bol rastlanan güvercinleri Ahmet Haşim bir yazısında ne güzel
tanımlıyor ;
... Çini gibi, Şark mimarisi tamamlayıcısı olan güvercinler, gökyüzünün
her köşesinden üşüşerek kubbe ve minare olan yerlerde küme halinde
toplanırlar. Sinanın en hakiki hayvanları, şadırvanlar etrafında
fıskiye serpintileri ve su alaimsemaları içinde oynaşan bu lacivert
kanatlardır....
Yeryüzünde 80e yakın türü vardır. Ak güvercin dışında diğerlerinin
göğsü yanar döner, benekli. Siyah beyaz karışımı, gül rengi veya esmer
tüylüdür. Gaga düz, zayıf, biraz yumuşak, dip kısmı etlidir. Bir
özellikleri de yuvalarına sadık olmalarıdır. Ne kadar uzağa giderlerse
gitsinler gene yuvalarına geri dönerler. Bu özelliklerinden yararlanarak
insanlar onları askerlikte haberleşme aracı olarak kullanmışlardır.
Çabuk ürerler ve kendilerine göre bir aile düzenleri vardır.
Tasavvufta ise manevi olarak gönül ve sır taşıyıcısı olarak tanınır.
Makamdan makama sır, gönülden gönüle haber taşır. Hemen hemen her
dervişin ruhu uyku sırasında güvercin kılığına girer. Bütün manevi
makamları, gök katlarını, cennet ülkelerini dolaşır. Ruhlara gerekli
mana ışığını getirir. Tanrının sevgili kullarına haber ve rısk taşır.
Hızır ve derviş gibi değişik biçimlere bürünür.
13.yyda yaşamış olan Bektaşiliğin piri Hacı Bektaş-ı Veli de bir
efsaneye göre keramet göstermiş ve güvercin olup uçmuş. Kendisinden
sonra yetişen hemen bütün Bektaşi şairleri pirlerinin bu mucizatına
şiirlerinde, nefeslerinde yer vermişlerdir. Bu şiirlerde Hacı Bektaşın
güvercin donuna girip yaptığı işler anlatılır ve övülür. Don kelimesi
burada şekil, kıyafet, elbise anlamında kullanılmakta.
Ali geldim adım oldu bahane
Güvercin donunda kondum cihane
Abdal Musa oldum geldim zamane
Arif anlar bizi nice sırdanız
( Abdal Musa 14.yy )
Güvercin donuna girmiş oturur
Zemheride gonca güller bitirür
Güzel şahım hayırlısın getirir
Yetiş Allah, Ya Muhammet, Ya Ali
Güvercin donuna dalına konsam
Arayup eksiğim özümde bulsam
Çevrilip yolunda kurbanın olsam
Yetiş Allah, Ya Muhammet, Ya Ali
( Pir Sultan Abdal 16.yy )
Güvercin donunda çıkıp oturan
Hak der, yalvarırım Hacı Bektaşa
Zemheride dost elmasın yetüren
Hak der, yalvarırım Hacı Bektaşa
( Seyyityaroğlu 17.yy )
Güvercin donunda pervaz eyledi
Rum erleri gelip niyaz eyledi
Tevalla sırrına ağaz eyledi
Hünkar Hacı Bektaş Veli Pirimiz
( Hilmi 19.yy )
Yunus Emrede hakiki anlamı ile güvercin sözcüğüne ancak bir yerde
rastlayabildik. Yolu üzerinde rastgeldiği bir ağaç ile konuşurken diyor
ki ;
Gider idim yollar sıra
Yavlak uzanmış bir ağaç
Böyle lati, böyle şirin
Gördüm aydur birkaç sır aç
Ağaç karır devran döner
Kuş budağa bir kez konar
Dahi sana kuş konmamış
Ne güvercin, ne hod duraç
Yavlak : Çok fazla, Hod: Kendi, Duraç : Turaç kuşu, kekliğe benzer bir
kuş.
Kaygusuz Abdal, baharı anlatan bir şiirinde bahsediyor güvercin
çiftinden.
Erişti bad-ı nevruz gülstane
Gülistan vaktı yetti kim uyane
Temamet yeryüzücünbişe geldi
Behişte benzedi devr-i zamane
Güvercin çifti ile öte geldi
Dudak dudağa verdi canı cane
Bir kuş, doğayı en güzel yönleri ile dile getiren Karacaoğlanın da
gözünden kaçmamış. Diğer güzel hayvanların özelliklerine benzeyen ve
ayrıca güvercin gibi edalı yürüyen, onun gibi güzel duruşlu bir yar
istiyor mevlasından. İşte bir koşması :
Kadir mevlam budur senden dileğim
Şöyle bir güzel ver gönlüm eyleyim
Ellere veriken benim ne suçum
Birinde bana ver gönlüm eyleyim
Güvercin topuklu hem ince belli
Gerdanı bir karış püskürme benli
Hemen Köroğlunun Ayvazı dengi
Bana bir suna ver gönlüm eyleyim
Güvercin duruşlu keklik sekişli
Kıl ördek boyunlu ceylan bakışlı
Tavus kuşu gib göğsü nakışlı
Şöyle bir güzel ver gönlüm eyleyim
Karacaoğlan der ki yüzü bembeyaz
Durayım divana edeyim niyaz
Almadan kırmızı, elmastan beyaz
Şöyle bir güzel ver gönlüm eyleyim
19.yyda yaşamış olan Mesleki de zevk sahibi bir adam. O da Karacaoğlan
gibi aynı özellikleri olan bir sevgiliyi arzu ediyor.
Kadir mevlam senden bir dileğim var
Ver bana bir yavru gönlüm eğlensin
Ellere vermişsin nedir günahım
Ver bana bir yavru gönlüm eğlensin
Tavus kuşu gibi göğsü nakışlı
Güvercin topuklu keklik sekişli
Yavrusun aldırmış şahin bakışlı
Ver bana bir yavru gönlüm eğlensin
Güvercinler yuvalarını hafif şeylerden yaparlar. Evcil güvercin
yetiştirmek ve beslemek için ise özel olarak hazırlanmış küçük evcikler
yapılır. Bunlara güvercinlik denir. Bu terim askerlikte de kullanılıyor
ve kalelerdeki küçük gözcü kulelerine de aynı ad veriliyor. Bundan başka
eski piyade kayıklarının kıçında, öte beri koymaya mahsus küçük kamara
veya ambar şeklindeki dolaba da güvercinlik denilirmiş. Yine
Karacaoğlandan bir semai :
Bire afet sürdür atın
Geçer çağın demedim mi
Harami olmuş gözlerin
Yollar keser demedimmi
Yıkılıp bağ ile bostan
Ne umarsın bu nefisten
Hüma gibi şol kafesten
Bir gün uçar demedimmi
Yürü hey kaşları kalem
Sağ olursam seni bulam
Güvercinliktir bu alem
Konan göçer demedimmi
Eti çok lezzetlidir. Gübresi de çiçek ve sebzeler için faydalıdır.
Etimi yiyen doymasın bokuma basan onmasın diyen güvercin için 18.yy
şairlerinden Savni, İlaçlar Destanında hastalara şunları öğütlüyor.
Kullanmak isteyenlerin Allah yardımcısı olsun.
Sesini açmaya güvercin boku
Baş ağrısına da tokmakla oku
Mayasıl oldunsa bir bayır turbu
Yahut ki falandan filan edelim
Tüyleri kalın ve sık kanatları sivri ve geniş olduğu için saatte 100 km
hızla 15 saat devamlı uçabilenleri de var. Ayrıca bu kuşlar havada
uçarken takla atmaları ile de meşhurlar. Bu özellikleri Karacaoğlanın
bir türküsünde geçiyor.
Evlerinin önü bakla
Çift güvercin atar takla
Al koynunda beni sakla
Sabahınan tana karşı
Bu sözler Adana yöresinden derlenmiş bir türküde de yer alıyor.
Evlerinin önü bakla
Güvercinler döner takla
Al beni yanına sakla
Amman Amman ( aman ) dayanamam
Seher vakti uyanamam
El kızısın güvenemem
Ve Kırımdan derlenmiş sevilen bir türkü.
Evlerinin önü pakla
Güvercinler vurar takla
Al meni koynunda sakla
Ninne de yavrum ninne
Esmer yarim ninne
Ninne ninne
Ankaranın tanınmış oyun havası Misket onda da var güvercin :
Güvercin uçuverdi
Kanadın açıverdi
Elin oğlu değil mi
Sevdi de kaçıverdi
A benim aslan yarim
Dağlara yaslan yarim
Dağlar cefa götürmez
Sineme yaslan yarim
Güvercinim uyur mu
Çağırsam uyanır mı
Misket orda ben burda
Buna can dayanır mı
A benim hacı yarim
Başımın tacı yarim
Eller bana acımaz
Sen bari acı yarim
Manilerimizden de örnekler vererek bu yazıya son verelim.
Güvercinim havada
Yavruları yuvada
Kızlar kahve kavurur
Çıngıraklı tavada
Ak güvercin olaydım
Cadde yola konaydım
Gidip gelen yolcudan
Ben yarimi soraydım
Güvercin milen kurban
Ağızından dilen kurban
Yardan bir mektup aldım
Okuyan dilen kurban
Güvercin havadadır
El yetmez yuvadadır
Bir elim var koynunda
Bir elim duadadır
Güvercin vurdum kalkmaz
Kanı kurumuş akmaz
Küçükten bin yar sevdim
Şimdi yüzüme bakmaz
Güvercin bıçakladım
Kanadın saçakladım
Yari koynumda sandım
Yastığı kucakladım
İndim derede durdum
Çifte güvercin vurdum
Güzellerin içinde
Bir çapkına vuruldum
Güvercini vurdular
Kanadını kırdılar
Kız beni seviyordu
Ona tuzak kurdular
Güvercin vurdum uçtu
Vardı bahçeye düştü
Küçükken sevdiğim kız
Şimdi yanımdan geçti
Güvercinim düz beyaz
Ayrı düştük biz bu yaz
Hediyeni istemem
Mektubunu sıkça yaz
Yazan : Ali Esat BOZYİĞİT
DERLEYENİN NOTU :
Bu yazı, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi sayı 336da Temmuz 1977
tarihinde yayınlanmıştır. Hiçbir değişiklik yapılmaksızın aynen buraya
aktarılmıştır.
Derleyen: Yavuz İŞÇEN / Ankara |