GÜVERCİNLER HAKKINDA EN ESKİ BİLGİLER
Güvercin, insanoğlunun ilk evcilleştirdiği kuş türü olarak
bilinmektedir. Bu konudaki en eski bilgiler, M.Ö 4500 yıllarına, yani
günümüzden yaklaşık 6500 yıl öncesine kadar gitmektedir. Köken olarak
evcil güvercinin ilk olarak Orta Asya milletleri tarafından eğitildiği
tahmin edilmekle birlikte son yıllardaki bulgular güvercinin Anadolu
kökenli bir gelişim göstermiş olabileceğini de düşündürmektedir.
Günümüz bilim insanları arasında evcil güvercinin atasının kaya
güvercini Columba livia ) olduğu görüşü oldukça yaygındır. Bu görüş
1850li yıllarda evrim teorisi üzerine çalışırken güvercinlerle ilgili
araştırmalarda bulunan Charles Darwine aittir. Darwin,
evcilleştirilmiş yabani bitki ve hayvan türlerinde çeşitliliğin daha
fazla olduğunu gözlemiş ve bunun nedenleri üzerinde durmuştur. Evcil
güvercin çeşitlerinin beslenmesi ve üretilmesi ile ilgili çeşitli
deneyler yapmıştır. Bu denemeleri sırasında farklı ırkları birbiri ile
eşleştirerek yeni güvercin ırkları elde etmiştir. Elde edilen yeni
ırkın, başlangıçta kullandığı ırklardan oldukça farklı özelliklere sahip
olması üzerine, bunun nedeninin kendi seçimi olduğunu kavramıştır.
Seleksiyon adını verdiği bu seçimin evcil türlerde ırkın değişimini
getirdiğini tespit etmesi üzerine, doğada bulunan türlerde ırkların
değişiminin nasıl olduğu üzerine çalışmaya başlamış ve evrim teorisi
olarak bilinen teoriyi geliştirmiştir. Günümüz bilim insanları da aynı
kanıyı paylaşmakta ve evcil güvercinin, kaya güvercini de dahil olmak
üzere farklı 2 ya da 4 yabani güvercin türünün bir melezlenmesi sonucu
ortaya çıktığı görüşünde birleşmektedirler.
GÜVERCİN ANADOLU KÖKENLİ Mİ ?
Evcil güvercinlerin Asyadan, Mısır ve Mezopotamyaya doğru bir yayılım
izlediği ve buradan da Anadoluya geldiği düşünülmekle birlikte son
yıllarda yapılan araştırmalar ve özellikle arkeolojik ve etimolojik (
dilbilimsel ) incelemeler, güvercinin Anadoluda çok eskiden beri
bilindiğini ve Anadolu kökenli olarak yayılmış olabileceği de
düşündürmektedir. Hitit İmparatorluğu döneminde Anadoluda bir kuş
kültürü olduğu bilinmektedir. Asyada bulunmayan bazı kuş türlerinin bu
kültürde yer alıyor olması, bu kültürün Asya kökenli olmadığını
göstermektedir. Gene Mısır ve Mezopotamyada makbul kabul edilen ve
saygı gören baykuş karga ve akbaba gibi kuşların Anadolu kültüründe
ölümü ve uğursuzluğu çağrıştırdığı için yer almıyor olması, Anadolunun
kendine özgü bir kuş kültürü geliştirdiğini ortaya koymaktadır. Gaga
ağızlı olarak tabir edilen ve özgün Hitit formunu oluşturan testiler bu
kültürün sanata yansımalarıdır.
Ayrıca bulunan bazı çivi yazılı tabletlerden Anadoluda güvercin
yetiştirildiği anlaşılmaktadır. Anadolunun Hitit öncesi dönemde,
geçmişi paleolitik çağa kadar uzanan çok köklü bir yerleşime sahne
olduğu, son dönemde yapılan arkeolojik kazılarla ortaya çıkartılmış
durumdadır. Tarih öncesi olarak adlandırılan bu ve onu izleyen
dönemlerde Anadolu, dünyanın en önemli yerleşim birimlerine ev sahipliği
yapmaktadır. Çatalhöyükten Hacılara, Canhasandan Alacahöyük ve
Hattuşaşa kadar uzanan şehir tipi yerleşimler o çağlarda dünyanın en
önemli yerleşim ve uygarlık birimleridir. Böylesine köklü bir alt yapı
üzerinde kendine özgü kültürel oluşumların gelişmesi son derece
doğaldır. Gerek bu dönemde gerekse Asur ticaret kolonileri ve Hitit
dönemlerinde Anadolu ile Mısır ve Mezopotamya arasında çok canlı bir
ticari ilişki bulunmaktadır. Bu ticari ilişki sayesinde bölgelere özgü
farklı güvercin ırklarının da yayılmış olduğu tahmin edilmektedir.
Hitit imparatorluğunun başkenti olan Hattuşaş bölgesinde ( Boğazköy )
bugün Çorumlu ( Çorum çıplağı ) olarak tabir edilen güvercin ırkının
soyunun Hititler dönemine kadar dayanabileceği bazı etimolojik
araştırmalara dayanılarak Polonya Bilimler Akademisi Türkologlarından
Edward Tryjarski tarafından belirtilmektedir.
Edward Tryjarski, güvercinin paleolitik çağın sonlarına doğru yani
günümüzden yaklaşık 12.000 yıl önce Anadoluda evcilleştirildiği ve
buradan dünyaya yayıldığı görüşündedir. Ancak bu görüşü destekler
arkeolojik bulgular henüz yoktur. Bunun yanı sıra günümüzden 10.000 yıl
öncesinde Anadoluda, mezolitik çağ olarak adlandırılan dönemde
avcılığın sistemli hale geldiği ve başta köpek olmak üzere bazı
hayvanların evcilleştirildiği arkeolojik bulgularla kanıtlanmıştır. Bu
dönem ve onu izleyen neolitik çağda güvercinin de evcilleştirilmiş
olabileceği düşünülebilir.
Bunun yanı sıra Anadolunun dışında da güvercinlerin evcilleştirildiğine
ilişkin bilgiler bulunmaktadır. Tevratta yer alan Nuh peygamber
efsanesinde, gemiden salınan kuş, bir güvercindir. Tevratta yer alan bu
efsanenin kaynağının eski Sümer ve Babil efsaneleri olduğu
bilinmektedir. Benzer anlatımların ümerlerde Gılgamış destanında da
bulunması eski dönemlerde Mezopotamyada güvercinin evcilleştirilmiş
olabileceğini düşündürmektedir.
M.Ö 3000 yılına ait Mısır kayıtlarında, 5. Mısır hanedanlığı zamanında
güvercinlerin yemek amacı ile yetiştirildiği anlaşılmaktadır. Bu
dönemlerde güvercin hem eti hem de gübresi için yetiştirilmekteydi. O
dönemde güvercin eti sofraların makbul bir yiyeceğiydi. Güvercin
gübresinden yararlanmak için de güvercin kulesi adı verilen yüksek ve
üzerinde güvercinlerin girebilecekleri delikler bulunan kuleler
yapılmaktaydı. Bu yapılar, Anadoluda yakın tarihe kadar bulunan
Boranhaneleri çağrıştırmaktadır.
ESKİ ÇAĞLARDA GÜVERCİN YETİŞTİRİCİLİĞİ
Güvercinin evcilleştirilmesi ister Asya kökenli, ister Mısır ve
Mezopotamya kökenli isterse de Anadolu kökenli olsun, güvercinin çok
eski devirlerden beri evcilleştirildiği ve insanlar tarafından farklı
amaçlarla kullanıldığı bir gerçektir. Evcil bir türden bahsettiğimiz
için güvercin ırklarının gelişiminde insanların seçimi belirleyici rol
oynamıştır. Eski dönemlerdeki bölgeler arası yoğun ticari ilişkiler ve
savaşların da etkisi ile güvercin ırkları da hızlı bir şekilde dünya
üzerine yayılmıştır.
Başlangıçta eti ve gübresi için yetiştirilen güvercinler, daha sonraları
bu hayvanların yön bulma, yuvasına bağlılık ve uzun mesafeleri uçabilme
gibi yeteneklerinin keşfedilmesi ile birlikte haberleşme amaçlı
kullanılmaya başlamışlardır. Özellikle savaşlar sırasında güvercinlere
haberleşme konusunda önemli görevler düşmüştür. M.Ö 1200 yıllarında
Mısırda güvercinlerden haberleşme amacı ile yararlanıldığını görüyoruz.
Daha sonraki dönemlerde haberleşme amaçlı yetiştiricilik farklı ülkelere
de yayılmıştır. M.Ö 300 yıllarında Çinde güvercinlerle bütün ülkeyi
kapsayan bir haberleşme ağı kurulmuştur. Özellikle savaş sırasında ki
haberleşmelerde güvercinler önemli bir rol oynamışlardır. Cengiz Hanın
seferleri sırasında haberleşme amaçlı posta güvercin kullandığı
bilinmektedir.
Bağdat halifelerinin de güvercinlere çok değer verdiği bir gerçektir.
Suriyenin güçlü hükümdarı Nureddin ( 1146 1174 ) Mısırda yıllarca
çok iyi işleyen bir güvercin posta şebekesi kurmuş olması ile ünlüdür.
Bu amaçla kullandığı güvercinlerin ayak ve gagalarını kendi şifreleri
ile işaretlemiştir. Kullandığı güvercinler Iraktan getirilen boyunları
renkli ve benekli beyaz güvercinlerdi.
Eski Yunan ve Romada da savaşlar sırasında güvercin kullanımı
yaygındır. İslam öncesi Orta Asyada bulunan Türk devletleri ile Büyük
Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlılarda da güvercinler hem haberleşme
hem de güzellikleri için yetiştirilmişlerdir. Anadoluda Yapılan
kalelerin bazılarında posta güvercinleri ile haberleşme amaçlı
güvercinlikler inşa edilmiştir. Bunların güzel bir örneğini Adıyamanda
Memlük egemenliği döneminden kalma Yeni Kalede görebiliriz. Son büyük
savaşlar olan I. Ve II. dünya savaşlarında da güvercinlerden haberleşme
amaçlı yararlanılmıştır. Hele telsiz ve telefon görüşmelerinin
yapılamadığı anlarda posta güvercinleri çok işe yaramışlardır. Hatta
savaş sonrası hizmetlerinden ötürü madalya verilmiş posta güvercinleri
bile bulunmaktadır.
Günümüzde posta güvercini yetiştiriciliği daha çok sportif ve yarış
amaçlı olarak yapılmaktadır. Haberleşme gereksiniminin yanı sıra
güvercinler güzellikleri, uçarken yaptığı oyunlar ve bazen de ötüşleri
için yetiştirilmişlerdir. Bugün ülkemizde Ankut ve Demkeş adı ile
tanıdığımız güvercin ırkları eski devirlerde bu amaçla ve özelliklede
ötüşü için yaygın olarak yetiştirilmekteydi. Ankut ırkı ve demkeşlerin
dönemin gözde kuşlarından olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir.
Hakkında kayıt bulunan en eski ırklarımızdan biri olması nedeni ile
Ankutları kısaca tarihi özellikleri ile tanıtmak istiyorum.
ANKUT IRKI GÜVERCİNLER
Dünyada Ankut Trumpeter ya da Ankhut Trumpeter gibi adlarla
bilinen güvercinler ülkemizde bugün ankut adı ile anılmaktadır.
Peygamberimizin torunu ve Hz Alinin oğlu olan, 680 yılında Kerbelada
öldürülen İmam Hüseyinin atmaca ve doğan avladığı, ayrıca çakşırlı (
paçalı ) kut ( ankut ) güvercin beslediği yazılıdır.
Evliya çelebi bu bakımdan 1638 yılında, İstanbulda kuşu kuş ile avlayan
avcıların, pirimiz İmam Hüseyindir dediklerinin belirtiyor. Gene Evliya
Çelebi, Hz. Alinin de kırmızı çatal ibikli çakşırlı güvercin ( ankut
) beslediğini ve bu bakımdan bunları beslemenin sünnet olduğunu
yazmaktadır. Çatal ibik tabiri, Osmanlıda çift tepe (takka perçem)
anlamında kullanılıyor. Gene Evliya Çelebinin belirttiğine göre
ankutların, sadekut , taçlıkut, çakşırlıkut gibi çeşitleri
bulunmaktadır.
Şanlıurfada bugün ankutların uğurlu olduğuna inanılıyor. Hz Eyüpün
mağarasında beslediği söylenen bu güvercinlerin, halk arasında çocuğu
olmayan kadınlara uğur getirdiği ve hatta gece uykusunda korkan
kadınların dertlerine deva olduğu söyleniyor.
Bir tür süs kuşu olan bu güvercinlerin en önemli özellikleri, dem
çekme adı verilen ötüş şekilleridir. Dem çekme tabiri tasavvuf
müziğinde ve genel olarak Türk müziğinde doğaçlama olarak yapılan sunum
sırasında sazlardan birinin soliste sürekli ya da aralıklı olarak eşlik
etmesi anlamına gelir. Ankutların ötüşü dem çekmeye benzetilmektedir.
Yetiştiriciler arasında, dem çekme özellikleri ve sürelerine göre değer
verilen bu güvercinler, köken olarak Orta Asya Türkmenistan
kaynaklıdırlar. Türklerin göçleri ile birlikte dünyaya yayılmışlardır.
Günümüzde Russian Trumpeter ( Russian Barabanshik ) ve Bokhara Trumpeter
( Bokharski Barabanshik ) adları ile bilinen Rus trumpeter ırklarının
köken olarak ankutlardan kaynaklandığı, Rus yetiştiricileri tarafından
da kabul edilmektedir.
TÜRKLERDE GÜVERCİN YETİŞTİRİCİLİĞİ
Eski Asya kökenli Türk toplulukları arasında güvercine ilişkin
yaygın bir kültür olduğu görülmektedir. Sınırlı ve belli alanlardaki
kelimeleri içine alan Göktürk yazıtlarında güvercin kelimesi
bulunmamaktadır. Ancak Orta Asya Türk topluluklarından Uygurlara ait en
eski yazılı metinlerde güvercin anlamında kökürçkün ve köğürçün gibi
kelimelerin kullanıldığını görüyoruz. Birbirinden uzak değişik Türk
toplulukları lehçelerinde bile bu kelimelerin ortak bir sözcük olarak
varolması güvercin kültürünün o dönemde yaygın olduğunu ortaya
koymaktadır. Aynı zamanda bazı yazılı metinlerden güvercinlerin
toplumsal olarak değer verilen ve oldukça kıymetli bir varlık olduğu
anlaşılmaktadır. Asyadaki Türk kavimleri o dönemde yarı göçebe bir
tarza sahip olmakla birlikte belli bir güvercin kültürü
geliştirmişlerdir. Ancak bazı kuzey Türk topluluklarında bu kültüre
ilişkin hiçbir iz bulunmaması daha çok iklimsel koşullarla
açıklanmaktadır.
O dönemde Çinde güvercin yetiştiriciliğinin yaygın olduğu
bilinmektedir. Özellikle haberleşme sistemini M.Ö 300lü yıllarda bütün
ülkede güvercinlerle sağlamayı başaran bir ülkede güvercin
yetiştiriciliğinin çok eskilere dayandığını tahmin etmek zor değildir.
Bugün bile Doğu Türkistanda konuşulan bazı Türk lehçelerinde Pekin
güvercini anlamına gelen bedzin kepte teriminin olması ve Pekin
güvercinlerinin Türkler tarafından da yetiştirildiğinin bilinmesi,
Türklerin Çinliler ile bir güvercin alış verişinde bulunduklarını
göstermektedir. Geçmiş dönemlerde Asyada yetiştirilen güvercin
ırklarının neler olduğu konusunda sınırlı bir bilgiye sahibiz. Ancak
taklacı güvercin ırkının Orta Asya Türkistan kökenli olduğu etimolojik
incelemelerden anlaşılmaktadır. Bugün Çin sınırları içinde yer alan
Taklamakan Çölü, çölleşmeden önce Türklerin yaşadığı bir bölge idi.
Taklamakan adı eski Uygur Türkçesinde taklanın makamı yani onun gerçek
yeri, doğum yeri anlamına gelmektedir. Bu kavramdan taklacı güvercin
ırkının ilk kez Türk toplulukları tarafından yetiştirildiği sonucu
çıkmaktadır.
Bölgeye ilişkin bazı eski kaynaklardan, Doğu Türkistanda Guma
güvercinleri adı verilen ve evlerin çatılarına koyulan kafeslerden
uçurulan güvercinlerin olduğu ve bunların arasında Alacalı güvercin ve
Pekin güvercin ırkının bazı çeşitleri bulunduğu bilinmektedir. Günümüzde
Şanlıurfada damlarda toplanan ve uçurulan evcil güvercin topluluklarına
da köme güvercinleri adı verilmesi aradaki bağlantıyı göstermesi
açısından ilginçtir.
KÖME GÜVERCİNLERİ
Köme güvercinleri bugün Şanlıurfada Halis Güvercinler olarak
adlandırılmaktadırlar. Dünya da Dewlap ( gerdanlı ) ırkı olarak
bilinirler. Ülkemizde bu ırka ait çeşitli tipte güvercinler
bulunmaktadır. Eskiden Osmanlı devleti sınırları içinde bulunan Suriye
ve Lübnan kökenli olan bu güvercinlerin Halepte ve Beyrutta bol
miktarda bulunduğu bilinmektedir. Osmanlı döneminde, Halep ile bugünkü
Şanlıurfa ve Gaziantep arasında sıkı bir kuş ticareti olduğu kaynaklarda
belirtilmektedir. Hatta bir ara Halepte bu kuşların sayısı çok azaldığı
için, kuşçuların Kilise gelerek kuş aldıkları bilinmektedir. Bu gün de
Şanlıurfanın en değerli güvercinleri arasındadırlar. Bir çok renk ve
çeşidi bulunmaktadır. Bu renklerin Şanlıurfada adlandırılışları şu
şekildedir. Mısırlı, kuzer, fitilli, nakışlı ( yazılı ), amberli,
kınıfırlı, kuyrak, perçemli, aynalı, şarabı, derviş Ali, cübbeli, abalı,
zeytuni, mevrendi, lemsavey, kırktelli, şıhşelli, şami, zırhı, karalı,
tağlit, şekeri, şafrakaragöz, killo, gez, ehles, şafra, arans (keşpir),
baş, üveys, balina, Macar, Hollanda, ispir, müsevved ve alacalar.
TAKLACI IRK GÜVERCİNLER
Köme güvercinlerinin yanı sıra Doğu Türkistanda beyaz kağıt
oyun güvercini ve siyah pars oyun güvercini adı ile bilinen taklacı
güvercin ırlarından, iki ya da üç çeşit güvercinin bulunduğuna ilişkin
bilgiler vardır. Taklacı ırkın diğerlerinden daha yüksek uçtuğu ve
uçarken takla attığı belirtilmektedir.
Bu anlatımlardan kökeninin orta Asya ve Türkler olduğunu anladığımız
taklacı güvercinler, Türklerin göçleri ile birlikte dünya üzerine
yayılmışlardır. Bugün dünyada, Turkish Tumbler, Asiatic Clap Tumbler,
gibi adlarla tanınmaktadır. Bu kuşların uçuş ve oyun adı verilen takla
atma özellikleri her zaman ön planda tutulur. Bu nedenle bir performans
güvercinidir.
Kaynaklarda, eski Türklerin bu güvercinleri uçururken yaptığı değişik
bir uygulamadan söz edilmektedir. Güvercinlerin kuyruklarına, kamıştan
ya da su kabağının ağzından incecik kesilerek kamışa benzer hale
getirilip küçük düdükler bağlanmaktadır. Bu kamışların bir yerinde
dikdörtgen şeklinde küçük bir delik yer alır. Güvercin uçarken bu
deliklerden hava girer ve kuşun ses çıkararak uçması sağlanır. Eski
Türklerdeki bu uygulama, uçuşa bir renk ve çeşitlilik getirmek amacı ile
yapılabileceği gibi, belki güvercinleri yırtıcı kuşlardan korumak
amacını da güdüyor olabilir. Bu düdükten çıkan sesin yırtıcı kuşları
ürkütebileceğini düşünüyorum.
Türkler yaşadıkları bu bölgelerin çölleşmesini takiben göç ederek batıya
doğru gelmişler ve yayıldıkları bütün alanlara kendi kültürlerini ve
güvercinlerini de beraber taşımışlardır. Ancak burada dikkat edilmesi
gereken bir nokta, Türklerin göçlerinin aynı tarihte ve toplu olarak bir
bölgeye yönelmemiş olmasıdır. Türk göçleri değişik zaman dilimlerinde
değişik bölgelere yönelmiştir. Bu arada ana yurdu Orta Asya olan ve
burada Türkler tarafından geliştirilen taklacı güvercinlerle birlikte
yetiştirilen diğer ırlar da, Türklerle birlikte başta Asyanın farklı
bölgeleri, Rusya ve Ortadoğu olmak üzere, Anadolu ve Avrupaya kadar
dağılmışlardır. Bugün bu bölgelerde bulunan ülkelerde hala köken olarak
bizim ırklarımıza rastlamak mümkündür. Yerleşilen her coğrafyada farklı
kültürlerle karşılaşılmıştır. Bizim kültürümüz onların kültürünü
etkilerken onların kültürleri de bizi etkilemiştir. Farklı coğrafyaların
güvercinleri ve farklı ırklar birbirleri ile kırılmışlardır. Yapılan
melezlemeler sonucu yeni ırklar türerken taklacı ırk da ne yazık ki,
zamanla karakteristik özelliklerini yitirip melez bir ırk haline
dönüşmüştür. Taklacı ırk benzer ırklarla eşleştirilerek saflığını
yitirmiştir. Bugün dünya da güvercin ırkları içersinde, ilk
özelliklerini koruyan saf ırklara rastlamak neredeyse imkansızdır.
SELÇUKLULARDA GÜVERCİN YETİŞTİRİCİLİĞİ
Türklerin Anadoluya girişleri 1071 Malazgirt savaşı sonrası
yaygınlık kazanmış olmakla birlikte Türklerin Orta doğu ve Anadoluya
gelmeye başlamaları daha eski tarihlere dayanmaktadır. 1000li yılların
başında bugünkü İran, Suriye ve Mezopotamyayı kapsayan bölgede kurulan
Büyük Selçuklu devleti, Orta Asya ile bugünkü Rusyanın güneydoğusunda
yaşayan Türklerin bu bölgeye göçleri ile kuruldu. Bu bölge, taklacı
ırkın Asyada yetiştirildiği bölgedir. Taklacı ırkın bu göç sonrası
Büyük Selçuklularla birlikte bu bölgeye yayıldığı ve daha sonra da
Anadoluya girdiği düşünülmektedir.
Bazı yabancı kaynaklarda 1055 yılında Selçuklu Sultanı Tuğrul bey
döneminde Abbasilere tanıtılan taklacı güvercinlerin, Abbasiler kanalı
ile başta İran, Irak, Suriye ve Ermenistan olmak üzere bölgedeki diğer
ülkelere ve Mezapotamyaya yayıldıkları belirtilmektedir. Muhtemelen bu
kuşlar çeşitli Arap güvercinleri ile kırılmışlardır.
Daha sonradan bugün ülkemizde Mardin güvercinleri olarak anılan
taklacıların, bu güvercinlerin bölge güvercinleri ile kırılması sonucu
ortaya çıkmış olma ihtimali kuvvetlidir. Bugün Arapların taklacı ırka
sahip çıkıp kendi ırkları gibi dünyaya tanıtmalarının kökeninde bu olay
vardır. Tabi ki bizim taklacı ırkın tarihi gelişimini ve Türk kökenli
olduğunu dünyaya iyi açıklayamamış olmamızın da bunda etkisi büyüktür.
Büyük Selçuklulardan sonra Anadoluya gelen ve Konya merkez olarak
buraya yerleşen Anadolu Selçuklularının, Mardin tipi taklacı bir ırk
getirmedikleri bilinmektedir. Mardin tipi taklacı ırk, Anadolu
Selçuklularının başkenti olan Konyaya, çok sonraları, muhtemelen
Osmanlının son yıllarında gelmiştir. Geliş yolu olarak doğu
bölgelerimizden direk gelmiş olması daha olasıdır. Buradan taklacı ırkın
eski dönemlerde daha çok doğu ve güneydoğu bölgelerimizde yaygın
olduğunu ve daha sonra buradan Anadoluya yayıldığını anlaşılmaktadır.
Nitekim Taklacı ırka Mardin adının da veriliyor olması, bu ırkın köken
olarak bu ilimizden yayılmış olabileceğini düşündürmektedir.
Anadolu Selçukluları ile birlikte, ülkemizde Selçuk, Selçuklu ya da
Enseli olarak adlandırılan güvercin ırkı ile birlikte, Taklambaç adı
ile bilinen ırkın geldiği tahmin edilmektedir. Etimolojik incelemeler
güvercin adlarının koyulmasında yöresel ve ülkesel adların yoğun olarak
kullanıldığını göstermektedir. Buradaki Selçuklu adı bir hükümdarlığı
temsil etmektedir. Anadolu Selçuklu döneminde Konyanın başkent olduğu
yıllarda Konyada güvercin yetiştiriciliğinin hayli yaygın olduğu
bilinmektedir. Hatta Konyanın o dönemde bir güvercin başkenti olduğu
söylenebilir. Konyada bulunan Selçuklu sultanlarına ve vezirlerine
hediye olarak çeşitli güvercinlerin gönderildiğine ilişkin kayıtlı
bilgiler vardır.
SELÇUKLU IRKI GÜVERCİNLER
Dünyada Seljuk Fantail ya da Sedjucken gibi adlarla tanılan
Selçuklu ırkı eski ve tarihi bir ırkımızdır. 1000li yılların başında
Anadolu Selçukluları kanalı ile Anadoluya girmişlerdir. Selçuklu
Sultanlarının Selçuklu ırkı güvercinleri koruyabilmek amacı ile saray
dışına çıkışına izin vermedikleri bilinmektedir. Konyada 1200lü
yıllarda yaşadığı bilinen Hz. Mevlananın da Selçuklu ırkı güvercin
yetiştirdiği menkıbelerde kayıtlıdır. Bu nedenle daha sonraları onu
izleyen çelebiler de güvercin yetiştirmiş ve bu çelebiler arasından ünlü
kuşçular çıkmıştır. Selçuklu devleti sonrasında, Osmanlı döneminde de
Konyada bulunan bazı zengin ailelerce bu güvercinlerin soyu titizlikle
korunmuştur. Bu kuşlar hediye ve satış da dahil olmak üzere hiçbir
şekilde Konya dışına çıkartılmamışlardır. Selçuklu kuşlarının
İstanbulda bulunan Osmanlı sarayına geliş tarihi 1875 yılında II.
Abdülhamidin padişahlığı dönemindedir. Bu güvercinler dünya üzerinde
soyuna kan karışmamış ender güvercin ırklarından biridir.
OSMANLILARDA GÜVERCİN YETİŞTİRİCİLİĞİ
Osmanlı sarayında başlangıçta kuşçuluk, daha çok avlanma
gereksinimi ile birlikte yürümüştür. İlk padişahlar ava önem veren
kişilerdi. Bu dönemde sarayda, Doğancıbaşı, Atmacacıbaşı, Şahincibaşı,
Çakırcıbaşı gibi kuşlarla ilgilenen rütbeli kişiler bulunmaktadır.
Bunların denetiminde çalışan ve belli bir hiyerarşi içinde dizilmiş bir
çok görevli vardır. Sonradan bu av geleneği terk edilmiştir. Padişahlar
5. Mehmetten sonra av ile ilgilenmemişlerdir. Ancak şikar halkı
denilen bu av teşkilatı korunmuştur. 1600lü yılların başında sarayda
görevli 30 doğancı, 271 çakırcı, 276 şahinci, 45 atmacacı olmak üzere
592 görevli çalışmaktadır. İlerleyen yıllarda bu görevlilerin sayıları
azalmıştır.
Osmanlı toplumunda güvercin yetiştiriciliği saray içinde ve halk
arasında oldukça yaygın bir uğraştır. 1600lü yıllarda yaşadığı tahmin
edilen ve sözleri Karacaoğlana ait olan bir halk türküsünde bile
taklacı güvercinlerden bahsedilmektedir. Yaptığım aştırmalardan, taklacı
ırkın daha çok halk içinde yaygın olduğunu, saray da ise süs
güvercinlerinin makbul kabul edildiği gibi bir sonuca vardım.
Osmanlı sarayının, bir yandan Anadolunun yerli ırklarını geliştirirken
bir yandan da yayıldığı çok geniş coğrafya içersinde ve bu coğrafyaya
komşu ülkelerdeki güvercin ırklarını topladığı ve ıslaha çalıştığı
bilinmektedir. Osmanlıda gerek İstanbulda gerekse İstanbul dışındaki
saraylarda, saraya bağlı çiftliklerde, mutlaka bir güvercinlik
bulunmaktadır. Osmanlı toplumunda kuşlarla ilgilenen kişilere genel
olarak kuşbaz adı verilmektedir. Sarayın kuşbazları genellikle saray
bahçelerinde bulunan ve kuşluk adı verilen bölümde bakılan kuşlarla ve
güvercinlerle de ilgilenmektedirler.
Osmanlı toplumunda halk arasında güvercin yetiştirenler pek iyi gözle
görülmemektedirler. Aslında bu yargı oldukça eskilere ve hatta Orta Asya
Türk topluluklarına kadar gitmektedir. Güvercin yetiştirenlerin daha çok
başıboş kişiler oldukları, günlerinin büyük bölümlerini kuşlarla
geçirdiklerinden evleriyle ve aileleriyle ilgilenmeyecekleri düşünülür.
Hatta bu nedenle kuşçulara kız vermeye bile yanaşılmazdı. Eski bir
atasözü, Kuşbazı ve kumarbazı öldüren gazi olur der. Bu söz bile
toplumun kuşçulardan pek hoşnut olmadığını göstermektedir.
Kuşçuların hoş karşılanmamalarının bir nedeni de eskiden evlerin avlulu
ve birbirine bitişik olması nedeni ile bir evin damına çıkan kişinin,
komşu evin avlusunun içini görebilmesinden ileri gelmektedir. Bu avlu
kısmı Türk toplumunda evin mahrem yeridir. Çünkü evin kadınları burada
dolaşır ve günlük işleri yaparlar. Kuşçular kuş uçurmak ya da yakalamak
amacı ile hep damlarda gezdiklerinden bu kişilerin diğer evlerin
kadınlarını gözetledikleri düşünülmektedir. Osmanlı Devlinde bu nedenle
kuşçular güvenilmez kişiler olarak görülürler ve kuşbazların mahkemede
tanıklığı geçerli kabul edilmezdi. Geçmiş ahlak anlayışının bir devamı
olarak, bugün bile güvercin yetiştirenler bu anlayışı kırabilmiş
değillerdir.
Ancak bütün bunlara karşın Osmanlı toplumunda güvercin yetiştiriciliği
geleneksel ve yaygın bir tarza sahiptir. Osmanlı döneminde Kiliste
güvercin yetiştirenlerin giydikleri özel bir kıyafet bulunuyordu. Bu
kıyafet aynı bugün folklor ekiplerinin giydiklerine benzer tarzda belli
biçimde, belli kumaşlardan ve belli giysi tiplerinden oluşmaktaydı.
Mazlum Nusret Kılıçkıran, Kiliste kuşçuluk adlı makalesinde bu
kıyafeti en ince ayrıntılarına kadar tanımlamaktadır. Böyle bir kıyafet
şeklinin gelişmiş olması bile, Osmanlı toplumunda güvercin
yetiştiriciliğinin nasıl geleneksel bir tarza sahip olduğunu ve bu tarz
temelinde nasıl kültürel bir yapı geliştiğini göstermesi açısından
anlamlıdır.
Osmanlılar, güvercin çeşidi olarak kendilerinden önce Anadoluda bulunan
ırkları beslemeye devam etmişler ve sonraları çoğu kendi toprakları
içersinde bulunan ülkelerden farklı ırkları getirerek ıslah
çalışmalarında bulunmuşlardır. Bugün Türkiyede yetiştirilen 50 den
fazla güvercin ırkının hemen hepsi bize Osmanlı döneminden miras kalmış
güvercinlerdir. Ancak bu mirası bugün tam anlamı ile koruyabildiğimiz
söylenemez. Çünkü Osmanlı döneminde yetiştirildiğini bildiğimiz bazı
ırklar, bugün ülkemizde yok olmuş durumdadırlar. Tarihi geçmişe sahip
ırklarımızın bazılarını, sadece tarihi özellikleri ile aşağıda kısaca
tanıtmak istiyorum.
BAĞDATLI IRKI GÜVERCİNLER
Bağdadi, Bağdadiye ve Bağdatlı adları ile ülkemizde bilinen bu
güvercin ırkı, Irak kökenlidir. Dünya da Bagdette, Baghdad gibi adlarla
tanınmaktadır. Eskiden Osmanlı toprakları içinde bulunan Irakta, yaygın
olarak yetiştirilmekteydiler. Ancak tüm çevre bölgelerde değer verilen
ve bilinen bir güvercin ırkıdır. Bir çok kaynakta adından bahsedilen bu
güvercin ırkı için dönemin en değer verilen kuşu olduğunu söylemek
sanırım yanlış olmaz. Daha çok haberleşme amaçlı kullanılan bir kuştur.
Uzun uçması ve yuvasına bağlılığı onu, iyi bir posta güvercini haline
getirmiştir. Anadoluda eski devirlerde salma kuşu olarak
kullanılmıştır. Bir yere yuvasını yaptıktan sonra, başka bir yere
alıştırmak imkansız gibidir. Aradan 10 yıl bile geçse bıraktığınızda ilk
yuvasını bulur. 1600lü yıllarda Evliya Çelebi Bursadan bırakılan
kuşların İstanbula hemen ulaşabildiklerini belirtmektedir.
Evliya Çelebi Bağdatı ziyareti sırasında 1650li yıllarda bu
güvercinlerden övgü ile bahsetmekte ve Bağdatta bulunan kuşlar kalesi
denilen bir kalede yer alan eski kilisedeki papazların bu kuşları
haberleşme amacı ile kullandıklarını, bu geleneğin onlardan sonra
Bağdatlı tüccarlar tarafından yoğun olarak kullanıldığını
belirtmektedir. Bu kuşların o dönemde Mısır, Dimyat, İskenderiye,
Cezayir, Tunus, Fas, Merakeş, Yembu, Cidde, Mekke ve Yemende
beslendiğini gene Evliya Çelebiden öğrenmekteyiz. Bu güvercinler o
dönemde, Şama, Mısıra, Halepe, Hind ve Sinde götürülüp sırtlarına
kağıtlar bağlanıp bırakılıyorlar ve Bağdata geri geliyorlardı. Bugün
ülkemizde özellikle doğu ilerimizde ve güneydoğu Anadoluda bulunabilen
bir ırktır. Eski önemini büyük oranda yitirmiş durumdadır.
DEMKEŞ IRKI GÜVERCİNLER
Eski kaynakların neredeyse tümünde adı geçen bir güvercin
ırkıdır. Buradan, eski dönemlerde çok yaygın olarak yetiştirildikleri
sonucunu çıkartabiliriz. Anlatım şeklinden o dönemlerde oldukça değer
verilen bir ırk olduğu anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi, İstanbul ile
ilgili anlatılarında 1638 yıllarında İstanbulda demkeş ırkının
yetiştirildiğini söylemektedir.
Demkeş bir form güvercinidir. Uçuş ve oyun için değil, fiziksel
güzellikleri ve ötüş şekilleri için yetiştirilirler. Bu güvercinlerin
tümü paçalıdır ve paçalar, kamış paça tabir edilen tarzda uzun olur.
Paçasızları olmaz. Gene demkeşlerin tümü çift tepelidirler. Tepesiz
olanlarına rastlanmaz. dem çekme adı verilen ötüş şekilleri önemlidir.
Demkeş ırkımızın, bugün dünyada English Trumpeter ve Alman Double
Crested Trumpeter ırklarının atası olduğu tahmin edilmektedir.
HÜNKARİ IRKI GÜVERCİNLER
Ülkemizde bugün Hünkari adı ile bilinen güvercinler, dünya
üzerinde Oriental frill adı ile tanınmaktadırlar. Oriental frill
ırkının kökeninin Türkiye olduğu ve Türkiyede Manisa ve İzmir illeri
ile çevresinde yetiştirildiği bir çok yabancı kaynakta belirtilmektedir.
Fransızlar bizim bu ırkımıza Cravate Oriental adını verirken, Almanlar
Oriental Movchen demektedirler. Hünkari ırkı güvercinler Anadoluda
yetiştirilmiş bizim kendi ırkımız olmakla birlikte, bugün ülkemizde
tükenme noktasına gelmiştir.
Osmanlı sarayında yetiştirildiğini bildiğimiz ırklardan biri de hünkari
adı ile bilinen bu ırkımızdır. Hünkari adı yalnız sarayda
yetiştirilmesinden gelmektedir. Hünkara ( padişaha ) ait anlamına gelen
hünkari adlandırması, bu güvercinlerin saray dışında yetiştirilmesinin
yasak olmasından ileri gelmektedir. Bu yasaklama ırkın korunmasını
amaçlamaktadır. Osmanlı devleti döneminde çeşitli saraylarda ve
özellikle de Manisada bulunan şehzade saraylarında yetiştirildikleri
bilinen bu ırkın orijinal özelliklerinin son döneme kadar bozulmaksızın
korunduğunu söyleyebiliriz. Bu ırkımız özellikle Osmanlı devletinin son
dönemlerinde, padişahın emri üzerine yurt dışına ve özellikle de Avrupa
ülkelerine gönderilmiştir. Bu ırkımızın Avrupa ülkelerine ilk gönderiliş
tarihi 1864 yılında, Sultan Abdülaziz döneminde gerçekleşmiştir.
BANGO IRKI GÜVERCİNLER ( MISIRİ, MISIRLI, MISRİ,
GÜLLÜ )
Evliya Çelebi Osmanlıda yetiştirilen güvercin ırklarını sayarken
Mısıri adı altında bir ırktan bahsetmektedir. Bu ırkın Osmanlıda
oldukça yaygın olduğu farklı kaynaklardan elde edilen bilgilerle
desteklenmiştir. Bu güvercinlerin Mısır kökenli oldukları bilinmektedir.
O dönemde Osmanlı toprakları içersinde bulunan Mısırdan getirilerek
Anadoluda üretilmişler ve yayılmışlardır. Ancak ırkın asıl soyunun
Mısıra 8. Yüzyılda Afrikadan geldiği bilinmektedir.
Orijinal bango güvercinleri bu Mısırilerdir. Ancak bugün ülkemizde bu
şekilde saf kan Mısıri bulabilmek imkansız olmamakla birlikte oldukça
zordur. Bu ırkımız, Bulgar ve Macar bangoları ile kırılarak
orijinalliklerini yitirmişlerdir.
İSTANBULLU IRKI GÜVERCİNLER
Dünyada Damascus adı ile tanılan bu güvercinlerin, Eski Mısır
papirüslerinde ve taş oymacılığında figürlerinin bulunması,
İstanbulluların geçmişinin çok eskilere dayandığını göstermektedir.
Eskiden Arabistan yarımadasında bu güvercinlere Mahomet ( Muhammet )
denilmekteydi. Böyle adlandırılmalarının belli bir dinsel inanış
temelinde geliştiği bilinmektedir. Bu ırk 1600 lü yıllarda İran ve
Osmanlı devletinde de yetiştirilmeye başlanmıştır. Bu ırktan Evliya
çelebi de bahsetmekte ve 17.yyda Osmanlı toplumunda yetiştirildiğini
söylemektedir.
Bu ırk ilk kez 1868 yılında, Osmanlı padişahı Abdülaziz döneminde
İstanbuldan İngiltereye gönderilmiştir. İngiltere kanalı ile sonradan
diğer Avrupa ülkelerine de yayılmıştır. Güvercinlerin Avrupaya
yayılmalarını takiben bu güvercinlerin adı da değiştirilmiştir. Bu
tarihten sonra bu güvercinlere Damascus denmeye başlanmış ve
Muhammet adı terk edilmiştir. Günümüzde Damascus adı ile dünyada
bilinmektedir. ( Eskiden Osmanlı devleti toprakları içinde bulunan
bugünkü Suriyenin başkenti Şamın Arapçadaki adlandırılış şekli
Damascusdur. ) Bugün ülkemizde İstanbullu ve Ela göz adları ile
bilinen bu ırk, günümüzde Güneydoğu illerimizde ve Şanlıurfada yaygın
olarak yetiştirilmektedir. Gerdanlı ( Dewlap ) ırklarımızdan biridir.
Gözlerinin büyüklüğü ve güzelliği ile dikkat çekmektedir. Bu
güvercinlerden, her ne kadar Bağdat ırkı ile kırılarak Şafra adı verilen
ayrı bir ırk türetilmiş ise de, günümüzde dünya üzerinde kökenine özgü
genetik yapısını koruyabilmiş ender güvercin ırklarından biridir.
BURSA IRKI GÜVERCİNLER
Ülkemizde Bursa, Oynar ya da Akkanat adı ile bilinen bu
güvercinler, dünya üzerinde Bursa Roller adı ile tanınırlar. Makaracı
ırklarımızdan biri olan Bursa ırkının tarihinin oldukça eskilere ve
Osmanlı toplumu dönemine dayandığı bir çok yetiştirici tarafından genel
olarak kabul edilen bir görüştür. Bu konuda elimizde net bir belge
olmamakla birlikte, bu güvercinlerin geçmişi Osmanlı devletinin kuruluş
dönemleri ve Bursanın alınarak sürekli başkent haline geldiği 1335
yıllarına kadar gitmektedir. Bu dönemde yaptığı savaşlar ve kazandığı
başarıları takiben Bursada vezirlik makamına kadar yükselen Kara
Timurtaş Paşa tarafından, bu kuşların Bursaya getirildiği
belirtilmektedir. Bu konudaki bilgiler eski kuşçuların sözlü
anlatımlarına dayanmaktadır.
1387 yılında vezir olduğu bilinen Kara Timurtaş Paşa, Osmanlı Padişahı
I. Murad döneminde ( 1362 1389 ) Rumeli ve balkanlarda bir çok savaşa
katılmıştır. Bosna ve Arnavutluk üzerine seferler yapmıştır. 1389
yılında 1. Kosova savaşına katılmıştır. Tahminen bu seferler sırasında
Bursa güvercinlerini sefere gittiği yerlerden getirmiş olmalıdır. Eğer
bu bilgiler doğru ise Bursa güvercinlerinin ülkemizde 600 yıldır
yetiştirildiklerini söyleyebiliriz.
DİYARBAKIR GÜVERCİNLERİ
Diyarbakırda gül ve ipek merakının yaygın olduğu Osmanlı
Devletinin son dönemlerinde, Diyarbakırın ileri gelen zengin aileleri
arasında, konaklarda güvercin yetiştirilmekteydi. Bu geleneğin
Diyarbakırda 500 yıldan beri var olduğu bilinmektedir. Bu nedenle
güvercinler bölgede biraz da güç ve zenginlik göstergesi olmuşlardır.
Bugün bile bölgede fazla kuşa sahip olmak bir ayrıcalık ve mevki gibi
algılanmaktadır.
Diyarbakırda, Osmanlı döneminden beri titizlikle ıslah edilen ve genel
olarak Diyarbakır Güvercinleri adı ile bilinen yerel bir güvercin
ırkı bulunmaktadır. Bu ırkın bugün Diyarbakır ve yakın çevresi dışında,
ülke genelinde fazlası ile bilindiğini ve tanındığını söyleyemeyiz.
Birbirinden farklı özelliklere sahip Diyarbakır Güvercinleri 4 ayrı
ırk altında toplanmaktadır. Bu ırklar, Göğsüak, Ketme, Kızılbaş ve
İçağlı olarak adlandırılmaktadır. Her grubun içinde ise, 6 ayrı renk
kombinasyonu yer almaktadır. Sadece Kızılbaş ırkının 5 renk çeşidi
bulunmaktadır. Renk çeşitleri ile birlikte Diyarbakır ırklarının toplam
birey sayısı 23 tanedir. Bu güvercinler bölgede Osmanlı döneminde olduğu
kadar günümüzde de en gözde kuşları arasındadırlar.
OSMANLIDA YETİŞTİRİLEN DİĞER IRKLAR
Evliya Çelebinin belirttiğine göre, 1600 lü yıllarda Osmanlıda,
kuşbazlar 500 dükkan ve 600 kişiden oluşmaktadırlar. Yetiştirilen
güvercin ırkları ise şöyle sıralanmaktadır ; pal, taklabaz, şeber,
cevizi, Şami, Mısıri, Bağdatlı, munakkit, alare, marselos ( martoloz ),
demkeş, sabe, talazlı, pelenk, jebar, kızıl ala, kara ala, tekir ala,
varkil ala, sade kut, taçlı kut, çakşırlı kut.
Bu ırkların bir kısmı hakkında yukarıda bilgi verdik. İçlerinde hakkında
hiç bilgi bulamadıklarım da var. Osmanlı arşivinde ve ülke içinde yerel
olarak yapılacak iyi bir çalışma ile bu ırkları belirleyebilmek mümkün
olabilir. Çünkü bu ırkların çoğu muhtemelen bugün bizim bildiğimiz ve
tanıdığımız ırklardır. Sadece adlandırış farklılıkları olduğu ve
haklarında fazla bilgi olmadığı için tespit etmekte zorlanıyoruz.
OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE KAYBOLAN IRKLAR
Osmanlı döneminde yetiştirilen tüm güvercin ırklarını bütün
özellikleri ile birlikte saptayabilme olanağım olmadı. Bunun için
İstanbulda bulunan Osmanlı Devlet Arşivindeki bir çok belgenin tek tek
Türkçeye çevrilmesi gerekiyor. Şüphesiz bu çok uzun sürecek bir
çalışmadır. Ancak böyle bir araştırma sonucu bu konudaki bilgilerimiz
artırılabilir. Eğer Osmanlıda hangi ırkların yetiştirildiğini tam
olarak belirleyebilirsek, hangi ırkların kaybolduklarını da
çıkartabiliriz. Ben burada sadece saptayabildiklerimden bahsedeceğim.
Makaracı ( Roller ) ırklarımızdan bugün dünyada Oriental Roller ve
Smyrna Roller adı ile bilinen ırklarımıza artık ülkemizde
rastlanmamaktadır. Oysa bu ırklar Osmanlı döneminde ülkemizde bilinen ve
yetiştirilen ırklardı. Oriental Roller ırkının kaynağı, genel anlamda
Asya ve batıda Asia Minor olarak bilinen Anadoludur. Bugün ülkemizde
ne yazık ki Oriental Roller kalmamıştır. Smyrna Roller ırkımızın ise
sadece eski Yugoslavyayı oluşturan ülkelerde bulunduğu bilinmektedir.
Ancak köken olarak Oriental Roller ve Smyrna Roller ( İzmir Makaracısı
) gibi eski makaracı ırklarımızdan kaynaklanarak geliştirilen bir çok
makaracı güvercin ırkı, gerek ülkemizde gerekse dünya üzerinde
varlıklarını sürdürmektedirler.
Makaracı ırklarımızın yanı sıra bazı Fantail ( yelpaze kuyruk ) güvercin
ırklarımız da yok olmuştur. Bunlar arasında Osmanlıda Nemsavi ve
Hendavi adı ile bilinen iki ırkımızı sayabiliriz. Nemsavi, Boyun
kısmından omuzlara doğru inen kürk görünümünde tüylü olan bir ırktır.
Çok renklidir ve kuyruğu tavus kuyruktur. Hendavi, bu güvercinin de
kuyruk yapısı tavuskuyruk denilen tarzdadır, baş geride ve adeta kuyruğa
değecek gibi durur. Göğüs ileri doğru top gibi çıkıntı yapar. Her iki
ırkında kuyruk telek sayıları 30 40 kadardır. Anlatılanlardan Nemsavi
ve Hendavi ırkının Hindistan kökenli Fantail ırkı güvercinler olduğu
anlaşılmaktadır. Günümüzde bu güvercinlere Anadoluda rastlanmamaktadır.
Bugün ülkemizde bulunan tavuskuyruk ırkı bunlardan farklıdır.
OSMANLIDA GÜVERCİNE VERİLEN DEĞER
Osmanlılar da dikkati çeken bir özellik, güvercinlerin Osmanlı
sarayının değerli hayvanları arasında sayılması ve sarayda yetiştirilen
güvercinlerde kesinlikle melez ırk bulundurulmamasıdır. Bu konuya dikkat
edilmesi gerektiğini belirten bir belge Osmanlı devlet arşivinde
mevcuttur.
Hatta saray yönetimi güvercinlerin eğitilmesi, ıslahı gibi konularda
bilgisine başvurulmak üzere yurtdışından uzmanlar getirmekten bile
çekinmemektedir. Bu konuda 1883 yılında Fransadan Möso Jumbar adlı bir
güvercin uzmanı getirildiği ve uzmanın konu ile ilgili olarak yazdığı
bir yazının çevirisinin güvercin yetiştiriciliğinde kullanıldığı
gösteren bir belge bulunmaktadır.
Osmanlıda halkın güvercinlere olan ilgisi de oldukça fazladır.
Günümüzde İstanbulda benim bildiğim 4 ayrı yerde güvercin pazarı
kurulmaktadır. Bunların nerelerde kurulduklarını hepimiz biliyoruz.
Ancak bu pazarların Osmanlı döneminde de padişahın emri ile
kurulduklarını pek bilmeyiz. O dönemde Osmanlıda kurulan açık güvercin
pazarlarının başında Üsküdar pazarı gelmektedir. Bunun yanı sıra Perada
da ( Beyoğlu ) bir açık pazar olduğu bilinmektedir. Üsküdarda 1887
yılından itibaren düzenli bir güvercin panayırının kurulduğunu ve bu
panayıra ilgi oldukça fazla olduğunu, 1899 yılında panayırın açılışında
güvenlik önlemleri alınması gerektiğine ilişkin bir belgeden
anlamaktayız. Ayrıca açık pazarların yanı sıra güvercin yetiştiricileri
çarşı içindeki dükkanlarda da kuş satışı yapmaktadırlar.
Osmanlı döneminde güvercinlerle ilgili yazılı belgeler daha çok son
döneme aittir. Ülke içinde saraya bağlı çeşitli çiftlikler arasında
güvercin nakillerinin yapıldığı bilinmektedir. Aynı nakillere İngiltere
ve Fransa başta olmak üzere Amerika gibi dış devletler ile de
rastlanmaktadır. Buradaki kuş alış verişi, devletler arasında yapılmakta
ve padişahın fermanı ile olmaktadır. Bu yıllar Avrupalı gezginlerin
Anadoluda turlar düzenlediği ve özelliği olan nadir hayvan, bitki
türleri ile, çeşitli eşya, kumaş ve tarihi eserlerimizi serbestçe yurt
dışına taşıdıkları yıllardır. Aynı yıllar, bazı güvercin ırklarımızla
birlikte Ankara keçisinin de yurt dışına çıkartıldığı dönemdir. Gerek
kapitilasyonlar ve dışa bağımlılık, gerekse feth edilen coğrafi alanın
geniş olması ve son dönem Osmanlı padişahlarının bu konuda gerekli
titizliği göstermemeleri sonucu özellikle de Osmanlının son dönemlerinde
güvercin ırkımızın iyi korunamadığını söyleyebiliriz.
Osmanlıda kuş ticareti sadece dışarı kuş gönderilmesi şeklinde
değildir. Dışarı ülkelerden Osmanlıya kuş getirildiğine ilişkin
belgeler de bulunmaktadır. Hindistandan, Kalkütadan, Giritten
İstanbula kuş ve güvercin getirildiğine ilişkin belgeler vardır. Hatta
Osmanlının bu konuda kurnazca davranıp farklı ülke kuşlarını
çaktırmadan topladığına da şahit olmaktayız. Bu konuda Ahmet Ratip Paşa
adlı bir Osmanlı paşasının Hint ülkelerinde basit bir seyyah gibi
dolaşarak papağan, güvercin, kumru ve ipekli Hint kumaşı toplamaya devam
etmesi yolunda bir belge bulunmaktadır.
Ülke içinde ise Konya ile olan kuş alış verişi dikkat çekicidir. Bu
durum Selçukludan bu yana Konyanın güvercin konusunda gelişmiş bir
merkez olduğunu düşündürmektedir. Sarayın Konya Valiliğinden melez
olmayan kuş taleplerine ilişkin belgeler vardır. Konya ile olan kuş alış
verişi eskiden beri devam etmekte olan bir tarz havası vermektedir. Bu
konudaki en eski belge 1881 tarihlidir. Aynı zamanda sarayın Konya
ahalisinden isteyenlere dağıtılmak üzere 195 çift güvercin gönderdiği de
bilinmektedir.
BORAN, BORANHANELER VE GÜVERCİNLİKLER
Osmanlı döneminde özellikle Diyarbakır çevresinde, boran adı
verilen bir güvercin daha vardır. Ancak bu evcil bir tür olmayıp
yabanidir. Boranlar bu bölgede gübresi ve eti için
yetiştirilmektedirler. Yabani bir tür olduğundan bu güvercinler için
yapılan özel yapılarda barındırılmaktadırlar. Boranlar, kale benzeri bu
yapıya istedikleri gibi girip çıkabilmektedirler. Bu kuşlara yem
verilmez kuşlar yemini dışardan kendisi bulur. Diyarbakırda bu yapılara
boranhane denirken başka yerlerde güvercinlik de denilmektedir.
Eskiden Kapadokya bölgesinde kayalara oyulmuş bir çok güvercinlik
bulunmaktaydı. Bu güvercinliklere bugün de özellikle Soğanlı vadisinin
girişinde bolca rastlanmaktadır. Kayalar üzerindeki delikler beyaza
boyanarak kuşların dikkatini çekmesi sağlanmaktadır. Kapadokyada bu
güvercinliklerden elde edilen gübreler, bölgede yaygın olan üzüm
bağlarında kullanılıyordu.
Boranhaneler gübre elde edilen bir tür ticari işletmelerdir. Bu
güvercinlerin gübresine koğa adı verilir ve çok değerlidir. Bu
güvercinlerin etinden yapılan kebapların lezzeti ise eski dönemdeki bir
çok yabancı gezginin anılarında yer almaktadır.
Boranhaneler genellikle üç bölümden oluşur. Her bölümde sıra sıra ufak
ancak güvercinlerin rahatlıkla girip çıkabilecekleri büyüklükte
pencereler vardır. İç bölümlere lüle denilir. Lüleler belli
aralıklarla üst üste yapılır. Her lülenin içinde güvercinlerin tünemesi
için basamaklar yapılmıştır. Üç bölümlü bir boranhanede üç lüle ve üç
basamak var demektir. Boranhanelerin bütün iç duvarlarına kazıklar
çakılır ve bunlara söğüt dalından özel olarak yaptırılmış kulplu
sepetler asılır. Üç bölümlü bir boranhanede yaklaşık olarak 1500 sepet
bulunur. Güvercinlere yalnız kışın, ortalığın karlarla örtülü olduğu
günlerde yem verilir. Yem olarak da pirinç zivanı denilen darijan otunun
ufak ve parlak olan tohumu, ak ve kızıl darı ile karıştırılarak verilir.
Gübreleri yılda bir defa nisan ayında toplanır. Üç bölümlü bir
boranhaneden yılda 8 10 ton gübre alınır.
Eskiden Dicle kenarındaki köylerin bir çoğunda ev sayısı kadar da
boranhane bulunmaktaydı, buralarda binlerce güvercin yaşardı.
Boranhanelerden elde edilen koğalar ünü dünyaya yayılmış olan Diyarbakır
karpuzunun üretiminde ve diğer tarımsal üretimlerde kullanılmaktaydı.
Diyarbakır karpuzları sadece bu gübre ile, Dicle kenarındaki kumluk
alanlarda açılan kuyular içersinde yetiştirilirlerdi. Sonraları suni
gübrelerin çıkması, pratik ve ucuz oluşu nedeni ile tercih edilmeleri
sonucu, boranhanelere fazla ihtiyaç kalmadı. Zamanla boranhane geleneği
terk edildi ve tamamen kayboldu. Tabi ki bu durum ünlü Diyarbakır
karpuzunun da sonunu getirdi. Bugün Diyarbakır karpuzu olarak satılan
karpuzların, gerçek Diyarbakır karpuzları ile sadece isim benzerlikleri
bulunmaktadır.
Boranların eti de çok lezzetlidir. Diyarbakır boranhanelerinde yetişen
güvercinlerin etlerinin lezzeti dünyaya ün salmıştır. 1612de
Diyarbakıra gelen Polonyalı Simeon seyahatnamesinde Diyarbakırlılar
için şöyle der, ... yemek hususunda da cömert olan bu insanlar,
Lehistan hariç, İstanbul ve Halepte dahi görmediğim bir surette
mükellef sofralar kurarlar ve çok lezzetli yemekler ikram ederler.
Çeşitli kebaplar, börekler ve diğer pahalı yemeklerle beraber ikram
edilen koyu ve tatlı Ergani şarabından bir bardaktan fazla içemezsiniz.
Tokatın paçası, Halepin mıklası ve Harputun çakıl ekmeği gibi Amidin
de ( Diyarbakır ) güvercin kebabı meşhurdur.
1680de Diyarbakıra gelen Tavernier ise 1682de yayınladığı kitabında
şunları yazar, ... Diyarbakır toprağı çok verimli olup ekmeği ve
şarabı nefistir. Burada yenilen et başka bir yerde bulunmaz. Bilhassa
burada yenilen güvercin, büyüklük ve tat olarak Avrupadakileri çok
geride bırakır.
Osmanlı döneminde en başlardan itibaren boranhane geleneğinin bölgede
yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Gene saray belgelerinden anlaşıldığı
üzere koğa adı verilen güvercin gübresinin gerçekten çok değerli olduğu
ve yurt dışından bu konuda bir çok talep geldiği anlaşılmaktadır.
Yabancı ülkelere koğa satışının Osmanlı devletinin ciddi gelir
kaynaklarından biri olduğu bu konudaki belgelerden belli olmaktadır.
OSMANLILARDA POSTA GÜVERCİNİ YETİŞTİRİCİLİĞİ
Osmanlılar da başlangıçtan beri savaşlarda haberleşme amaçlı
posta güvercini kullanıldığı bir gerçektir. Hatta Diyarbakırın Osmanlı
topraklarına katılması böyle bir güvercinin ulaştırdığı haber sonucu
olmuştur. Şah İsmail ve onun denetimindeki Karahan komutasında bulunan
İran orduları, Diyarbakır kalesini kuşatmıştır. Kale halkı kuşatmaya
karşı direnmiş ancak açlık ve kıtlık sonucu teslim olma noktasına
gelmiştir. Tam bu noktada halkın imdadına bir posta güvercini yetişmiş
ve Osmanlı ordusunun Bıyıklı Mehmet Paşa komutasında büyük bir ordu ile
İstanbuldan yardıma geldiği haberini getirmiştir. Bunun üzerine halk
direnişe devam etmiştir. Bu ordunun Diyarbakıra ulaşması sonrası 10
Eylül 1515de Diyarbakır Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Bu tarihten sonra her 10 Eylül gününde Diyarbakırda kurtuluş şenlikleri
düzenlenmesi bir gelenek haline gelmiştir. Bu şenliklerin en önemli
özelliklerinden biri de güvercin yarışmaları düzenlenmesi ve yarışı
kazananlara altın olarak ödül verilmesidir. Bu gelenek, Diyarbakırda
400 yıl yaşatıldıktan sonra ne yazık ki I. Dünya savaşının kıtlık dolu
yıllarında ve onu izleyen Cumhuriyet döneminde unutularak terk
edilmiştir. Bu geleneğin bölgede güvercin yetiştiriciliğini ciddi
şekilde teşvik etmiş olması doğaldır. Bu gün bile Diyarbakırın
güvercinleri ile ünlü bir kentimiz olmasında bu geleneğin etkisinin
büyük olduğu düşüncesindeyim.
Osmanlılarda haberleşme amaçlı kullanılan güvercinlerin başında Bağdat
güvercini gelmektedir. Bağdat güvercinleri o dönemde gerçektende çok
kıymetli ve değerli olarak kabul edilmekteydiler.
Osmanlıda posta güvercini yetiştiriciliği askeri amaçlı olarak ele
alınmaktadır. Bu konudaki en eski belge 1890 tarihlidir. Bu belge,
Osmanlı ordusunda askeri amaçlı posta güvercini yetiştirilmesini
öngörmektedir. Bu tarihten itibaren Osmanlı ordusu posta güvercini
alımları yapmakta ve bunların eğitimi ile ilgili çalıştığını
bilmekteyiz. 1897 tarihli bir belgede güvercin posta muhafazası adlı
bir icadın Paristeki Osmanlı büyük elçiliğine gönderildiğini
öğreniyoruz. 1895 yılında yazılmış posta güvercinlerinin terbiyesi
adlı bir yazı Osmanlı devlet arşivinde bulunmaktadır. Gene savaş zamanı
Kerç ile Kefe ve Sivastopol arasında haberleşmede kullanılmak üzere
posta güvercini eğitildiği 1898 tarihli bir belge ile bilinmektedir.
1895 tarihli bir başka belgeden ise, Rus filosunun Karadenizdeki
manevraları nedeni ile İstanbul ve Nikolajow veya Sivastopol arasında
haberleşmenin sağlanması amacı ile Büyükderedeki Rus büyükelçisinin
konağının bahçesine bir posta güvercini istasyonu kurulduğunu
öğrenmekteyiz.
CUMHURİYET YILLARINDA GÜVERCİN YETİŞTİRİCİLİĞİ
Osmanlı sonrası Cumhuriyetin ilk yıllarında da ordu içinde posta
güvercinlerinin önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Ülkemizde
güvercinler konusunda yayınlanan ilk kitap 1925 tarihlidir. Bu kitap
posta güvercinleri ile ilgilidir. 1923 yılında Cumhuriyet kurulmuş
olmakla birlikte henüz harf devrimi yapılmamış olduğundan ( Harf devrimi
1928de yapıldı ) bu ilk kitap Osmanlıcadır. Nuri Halil adlı bir
subayımız tarafından yazılmış olan 48 sayfalık bu kitap, Muhabere
vasıtalarından güvercin usul-i talim ve terbiyesi adını taşımaktadır.
( Bu kitabı Ankarada bir sahafta buldum ve satın aldım. Çevirisi
yapıldıktan sonra ilerde tıpkı basım olarak yayınlamayı düşünüyorum. )
1931 ve 1936 yılları arasında Cumhuriyet arşivi kataloglarında posta
güvercini yetiştiriciliği ile ilgili çeşitli kayıtlar bulunmaktadır. Bu
kayıtlardan o dönemde posta güvercini alış verişinin Rusya ile yapıldığı
anlaşılmaktadır. Rusyadan güvercin istasyonları, muhabere malzemeleri,
güvercin maskeleri ve selloloit halka alındığı bu kayıtlarda
görülmektedir. 1936 yılına ait bir kayıtta 5000 adet selloloit halka
sipariş edilmiş olması ordunun posta güvercini sayısı hakkında kısmen
bir fikir vermektedir.
Bu yıllara ilişkin önemli bir bilgi de, Mustafa Kemal Atatürk ile
ilgilidir. Ankaranın 1923 yılında Cumhuriyetin ilanından 16 gün önce
başkent olması ve arkasından Cumhuriyetin ilanını takiben Ankarada ilk
Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmıştır. Bu seçimde Atatürk ilk
Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. Atatürk bu yıllarda 1921 yılında
kendisi için satın alınan Kasapoğlu köşkünde oturuyordu. Bu yapı bugün
de korunarak yeniden düzenlenmiş ve 1932 yılında Cumhurbaşkanlığı köşkü
haline getirilmiştir.
Atatürkün bu köşkte yetiştirilmek üzere Selanik ( Dönek ) ırkı güvercin
getirttiği bilinmektedir. Bu bilgilerden Atatürkün de güvercinlere
meraklı olduğu ve belki de doğum yeri olan Selanikte de
yetiştirildikleri için bu güvercinleri tercih ettiğini söyleyebiliriz.
Bugün Çankaya köşkünde bu güvercinlerden bulunmamaktadır. Belki
Atatürkün ölümünden sonra Atatürk Orman Çiftliğine nakledilmiş
olabilirler.
YARARLANILAN BAŞLICA KAYNAKLAR
1 ) Şevket Beysanoğlu Diyarbakır folklorunda güvercin I 1979
TFA sayı. 359
2 ) Şevket Beysanoğlu Diyarbakır folklorunda güvercin II 1979 TFA
sayı. 360
3 ) Esat Sezai Cemiloğlu Diyarbakır kuşları 1964 TGYB arşivi
4 ) Edward Tryjarski Türk çatılarında güvercinler 1994 TT Dergisi.
5 ) Mehmet Özmen Konyada güvercincilik 1981 SÜ. EFD
6 ) Mahmut Sural Konyada kuşçuluk ve kuşlar I 1978 TFA sayı. 352
7 ) Mahmut Sural Konyada kuşçuluk ve kuşlar II 1979 TFA sayı. 353
8 ) Mahmut Sural Konyada kuşçuluk ve kuşlar III 1979 TFA sayı. 356
9 ) Ali Esat Bozyiğit Halk şiirimizde güvercin 1977 TFA sayı. 336
10) Mazlum Nusret Kılıçkıran Kiliste kuşçuluk 1978 TFA sayı. 351
11 ) Evliya Çelebi Seyahathame Zuhuri Danışman 1969 2.cilt, sayfa.
275-277.
12 ) Evliya Çelebi Seyahathame Zuhuri Danışman 1969 7.cilt, sayfa.
165.
13 ) Prof.Dr. İ.Hakkı Uzunçarşılı Saray teşkilatı 1945 TTK Yayınları.
14 ) Uğur Kurt Gürsu Takla TGYB arşivi
15 ) Osman Tig Hünkari TGYB arşivi
16 )Nuri Bölükbaşı Bango TGYB arşivi
17 ) Hande Öğüt Urfanın güvercinleri Kasım 1998 Gezi Dergisi sayı. 14
18 ) Bahar Kalkan Urfanın kanatlı dostları Ekim 2000 Skylife Dergisi
19 ) Handbuch Der Tauben RassenÇeviri. Doç. Dr.Türker Savaş TGYB
arşivi
20 ) Varış Tunca Kapadokyanın Güvercinlikleri TTD. Sayı.33
21 ) Yavuz İşçen Bağdat ırkı güvercinler 2003 Ankara.
22 ) Yavuz İşçen Ankut ırkı güvercinler 2003 Ankara.
23 ) Yavuz İşçen Hünkari ırkı güvercinler 2003 Ankara.
24 ) Yavuz İşçen Selçuklu ırkı güvercinler 2003 Ankara.
25 ) Yavuz İşçen Taklambaç ırkı güvercinler 2003 Ankara.
26 ) Yavuz İşçen Bango ırkı güvercinler 2003 Ankara.
27 ) Yavuz İşçen Takla ırkı güvercinler 2003 Ankara.
28 ) Yavuz İşçen Gerdanlı güvercin ırklarımız 2003 Ankara.
29 ) Yavuz İşçen Diyarbakır Güvercinleri 2003 Ankara.
30 ) Yavuz İşçen Makaracı güvercin ırklarımız 2003 Ankara.
31 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1310, Dosya No: 24, Gömlek No:
94 Ehli kuşların ıslahı ile ilgili bir komisyon ve bu komisyona üye
seçimi ile ilgili bir belge.
32 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1320, Dosya No: 46, Gömlek No: 31
Pera semtindeki kuş pazarına ait fiyat listeleri ile ilgili bir belge.
33 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1306, Dosya No. 15, Gömlek No.
78. Ehli kuşların cinsleri ve ıslahı ile ilgili bir
belge.
34 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1301, Dosya No. 7, Gömlek No.
32. Saray bahçelerindeki kuşhanelerin bakımı ile ilgili bir belge.
35 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1295, Dosya No. 3, Gömlek No.
43. Saray kuşlarının birazı dağıtıldığından 54 kuşçunun 39a
indirilmesi ile ilgili bir belge.
36 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Miladi 1895, Dosya No. 34, Gömlek No.
14. Rus filosunun Karadenizdeki hareketleri nedeni ile Rus
büyükelçisinin konağının bahçesine bir posta güvercini istasyonu
kurulması konusunda bir belge.
37 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1326, Dosya No. 310, Gömlek No.
157. Küçükçekmecedeki Ayazma çiftliğinden Kurbağalıdere çiftliğine
damızlık güvercin nakli ile ilgili bir belge.
38 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1323, Dosya No. 281, Gömlek No.
169. Saraydan İzmirdeki çiftliğe güvercin nakli ile ilgili bir belge.
39 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1322, Dosya No. 47, Gömlek No.
20. Padişahın emri üzerine Londraya güvercin gönderilmesi ile ilgili
bir belge.
40 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1317, Dosya No. 23, Gömlek No.
36. Güvercin panayırının açılışında alınacak güvenlik önlemleri ile
ilgili bir belge.
41 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1317, Dosya No. 46, Gömlek No.
86. Konya ahalisine dağıtılan 195 çift güvercinin dağıtımının
yapıldığına ilişkin bir belge.
42 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1316, Dosya No. 143, Gömlek No.
61. Savaş sırasında Kerç ile Kefe ve Sivastopol arasında haberleşme
amacı ile güvercin eğitilmesi ile ilgili bir belge.
43 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1315, Dosya No. 24, Gömlek No.
74. Posta güvercini yetiştirilmesi ve kullanım bilgileri ile ilgili
bir belge.
44 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1315, Dosya No. 40, Gömlek No.
11. Yeni icat edilen güvercin posta muhafaza aleti ile ilgili bir
belge.
45 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1313, Dosya No. 22, Gömlek No.
55. Posta güvercinlerinin eğitimiile ilgili bir belge.
46 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1313, Dosya No. 42, Gömlek No.
23. Saraya önceden gönderilen bazı güvercinlerin daha iyi cinslerinin
yetiştirilmesi konusunda bir belge.
47 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1311, Dosya No. 36, Gömlek No.
9. Konya Valiliğinden melez olmayan güvercinlerin istenmesi ile
ilgili bir belge.
48 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1309, Dosya No. 25, Gömlek No.
13. Ahmet Ratip Paşanın basit bir seyyah gibi dolaşıp güvercin vb
toplaması hakkında bir belge.
49 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1308, Dosya No. 12, Gömlek No.
75. Padişahın emri ile Londraya 4 çift güvercin gönderilmesi ile
ilgili bir belge.
50 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1306, Dosya No. 9, Gömlek No.
22. Hindistandan gelen güvercinlerle ilgili bir belge.
51 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1306, Dosya No. 14, Gömlek No.
27. Gritten 22 çift güvercinin vapurla gönderilmesine ilişkin bir
belge.
52 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1305, Dosya No. 48, Gömlek No.
67. Üsküdarda güvercin panayırı kurulmasına ilişkin bir belge.
53 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1305, Dosya No. 7, Gömlek No.
70. Washingtona bildirilen güvercin fiyatları ve nakliye masrafları
ile ilgili bir belge.
54 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1301, Dosya No.7, Gömlek No. 27.
Güvercinler bakmak üzere Fransadan getirilen Mösö Jumbarın yazdığı
notların tercümesi ile ilgili bir belge.
55 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Hicri 1299, Dosya No. 5, Gömlek No.
30. Konyadan İstanbula gönderilecek güvercinlerin Yüzbaşı İbrahim
Ağaya teslimine ilişkin bir belge.
56 ) Osmanlı Arşivi Katalogları, Dosya No.40, Gömlek No. 18. Çeşitli
güvercinlerin cins ve özelliklerini bildirir bir pusula
57 ) Cumhuriyet Arşivi Katalogları 1935 Rusyadan alınacak güvercin
istasyonu ve haberleşme malzemesi için gereken ödemenin yapılmasına
ilişkin bir belge.
58 ) Cumhuriyet Arşivi Katalogları 1936 Ordudaki posta güvercinleri
için 5000 adet selloloit halka alınması ile ilgili bir belge.
59 ) Cumhuriyet Arşivi Katalogları 1936 Ordu posta güvercinleri için
selloloit halka alınması hakkında bir belge
60 ) Cumhuriyet Arşivi Katalogları 1931 13 adet güvercin maskesinin
pazarlıkla satın alınmasına ilişkin bir belge.
Araştıran ve Yazan: Yavuz İŞÇEN - ANKARA |